28 Eylül 2015 Pazartesi

DOĞAÇLAMA SAHNESİNDE NASIL DAHA 'KOMİK' OLURSUNUZ?



Kahkaha doğaçlama tiyatronun birincil yakıtı. Oynayan da izleyen de gülmenin ve kahkahanın peşinde. Eh pek şaşılacak yanı yok bunun. Gülmeye yol açan nedenlerin başında beklenmedik olanla karşılaşmak geliyor. Zihin ufak bir şokun ardından gerçeklik düzlemine geri dönüyor ve rahatlıyor. Bu rahatlama da kahkahayla birlikte diyaframın bıngıldamasına neden oluyor. Pekiyi her gülmeye neden olan şey komedi mi oluyor? Seyircinin gülmesi için herşey mübah mı? Bunun için sahnede donunu bile indireni gördükten sonra yanıt sanırım birçok doğaçlama oyuncusu için evete yakın maalesef.

Gülmek güldürmek bunlar güzel şeyler. Güzel de acaba her gülme boyalı gazete doktorlarının söylediği gibi biftek faydası verir mi? Hani her kahkaha attığınızda biftek yemiş gibi olursunuz diyen İsviçreli doktorların sağlık sayfası açıklamaları var ya. Yani gerçekten öyle mi? Bazen bu kahkahanın Eminönü “Tarihi” Balıkçılarında balık ekmek yiyip zehirlenme etkisi yaratma olasılığı var mıdır? Ya da Sıhhiye köprüsü altında satılan tavuk döner efekti yaratan kahkaha olabilir mi? McDonald etkisiyle gülme obezitesi yaratması mümkün müdür?

Evet gülme obezitesi güzel oturdu buraya. Şimdi güldürmeyi anne yemeği tadında besleyici bir şekilde pişirmeyi mi öğrenmek istiyoruz yoksa elli kuruş fazla verip büyük menü mü tercih ediyoruz? Korkma derdim komedide Karatay diyeti yaratmak değil ama en azından yarattığımız komiğin diyetini verebiliyor muyuz onun peşindeyim. Bana kalırsa bırak doğaçlama sahnesinde yaratılan komiği, bütçeli televizyon projelerinde çoğu senaryo yazarından, oyuncudan, yönetmenden oluşan ekipler de aynı sağlıksız mutfakta pişiriyor komikliklerini.

Ne pişiyor ve ne yiyoruz bu kötü mutfaklarda? Bize refleks olarak kahkaha attırması beklenen tabakta ne gibi şeyler var? Bir kere en ucuz mutfaklarda aşağılama, ötekileştirme var. Kürt, Laz ya da başka bir şivenin kötü taklidiyle ne söylenirse söylensin komik olacakmış öngörüsü var. Öngörme. Yapma bunu. Hiç hoş değil. Haydi geçtim işten anlamayan tv yapımcısının “ehere ehere, halk bunu istiye” tavrını, sen bari doğaçlama yaparken bunu yapma. Bir etiğin olsun, güldürebiliyorsan öyle güldür.

Ötekileştirmeden girmişken cinsel göndermelerle önce eşcinsel, sonra da kadın ötelemelerini es geçmemek olmaz. Kaç sahnede görmüşüzdür kırıtarak yürüyen erkek oyuncunun eşcinsel karakteri aşağılık birşeymişcesine cezalandırırcasına komik kastırdığını. Tvde yayınlanan yazılmış, çizilmiş, çekilmiş ve dahi aralara alkış komutuyla “aman ne kadar eğleniyoruz” atmosferi yaratılmış skeç programlarında bolca göreceğiniz cinsten sefil komedileri yaratmanın kimseye bir faydası yok. Tek faydası bu ötekileştirici cehennemin ateşini kahkahalarla harlamak. Aynen TRT'nin acınası olduğu kadar acı veren güldürü programı Güle Güle programında olduğu gibi mesela. Adamlar bir programın bir skecinde sözüm ona “Bugün Ne Giysem” ya da “Bu Tarz Benim” nevinden ıvır zıvır programlarla dalga geçmeyi amaçlarken bir yandan da toplumsalımsı mesaj vermeye çalışmışlar. Pekiyi sonuç ne olmuş? Maalesef Sıhhiye Köprüsü altı tavuk dönerle nargile kafe kahvesi gibi bir şey olmuş. Ürün var ama tatsız. Nasıl yapmışlar şaşırmamak elde değil. Aynı skeç içinde hem eşcinsel komiği, hem mafyatik adam vurma güzellemesine varacak denli ölümlü komiklikler hem de erkek ses tonlu Kürt şiveli ceberrut kadın komiğini ortaya karışık yapmışlar. O erkeksi Kürt şiveli kadın telefondan kocasını arıyor, kocası da skecin sonunda herkesi vurup öldüren mafya babasının karısı. Herkesi vuran adam birden bire tamam karıcığıma bağlıyor ve hemen eve geleceğini söylüyor. Ne oluyorsa bundan sonra oluyor ve “ne alaka ulan” dedirtecek şekilde seyirciye dönüp vallahi yalanım yok aynen şöyle söylüyor; “Erkeklik ne adam kesmektir, ne racon kesmektir. Erkeklik akşam yedide eve gidip akşam yemeğinde ekmek kesmektir”. Komedi, iktidarından emin muktediri tekinsiz hislere gark ettiği sürece mizah donuna girer. Aksi tavırlar sadece torba doldurur. Doldurma! Sonra bu zihinsel ve ruhsal çöplüğü sıfırlayamazsın.

Besleyici komedi için muhtaç olduğumuz kudret kendi açmazlarımızın hakikatinde yatıyor. Hakikatin kendisi komik. Ancak bunu ne kadar açık etmek istiyoruz? İşte bu soru çok büyük. İzleyene “aynı benden bahsediyor lağn ama bu çok komik” hissini ne kadar yaşatıyoruz? Kahkahanın tartışmasız en büyüklerinden Cem Yılmaz'ın anlattıklarında kaç kere bunu hissettiğini sayabilir misin? Neredeyse herkesin bildiği kızlar tuvaletinin önünde sevgilisini bekleyen erkek konusu kaçımıza uzak? Cem Yılmaz anlatırken neredeyse bütün erkekler ve kadınlar o tuvaletin dışında ya da içinde olduğu anı hatırlamıştır sanırım. Bu konu üzerine biraz daha laf cambazlığı yapacak olursak sadece bu anlatılan küçük ayrıntı bile toplumdaki kadın erkek ilişkisi üzerine düşünceye dalma fırsatını verebilir. Tuvalete giden kadın, onun “güvenliğinden” sorumlu erkek, kadının tek başına işemeye bile gidememesi, erkeğin kendisine yüklenen “misyonlardan” dolayı maymun olması, mülkiyet ıvır zıvır.

Doğaçlama sahnesinde daha “komik” olmaya çabalamak yerine daha hakiki olmaya çabalamak, aslında birşeylere çabalamadan hikayeyi yaşadığımız hakikatin üzerine birlikte inşa etmeye çalışmak sahne üzeri için de izleyici tarafı için de daha besleyici olacaktır. Doğaçlama komedinin vitamini hakikatindedir. O hakikat de “oyuncu” olmaktan ve sadece hüner veya zeka sergilemeye çalışmaktan kendisini kurtarmış insanların birlikte kollektif bilinçlerini harekete geçirme çabasıyla ortaya çıkar. Organik tarım için endüstriyel tarımın pestisidlerinden olabildiğince uzakta olmanız gerekir. Belki de bu yüzden endüstriyel komedinin market rafları tvlerde akıp duran doğaçlama komedilerinden bir cacık olmuyor. Tabii ki istisnaların mevcut olması umuduyla.



Koray Tarhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder