2 Aralık 2012 Pazar

EVRENSEL KARNAVAL


BERLİN, İZMİR VE İSTANBUL DOĞAÇLAMA TİYATRO FESTİVALLERİ İZLENİMLERİ



Koray Tarhan

       Doğaçlama tiyatro bütün dünyada büyük bir hızla gelişiyor, yaygınlaşıyor.  Bu gelişme ve yaygınlaşmada oyuncuların birlikte performanslar sergiledikleri, bilgi ve deneyimlerini paylaştıkları festivaller önemli lokomotifler.  Geçtiğimiz yıl bu lokomotiflerden üç tanesiyle, İstanbulimpro üyesi doğaçlama oyuncusu olarak, seyahat etme şansı yakaladık. 

       Bahsedeceğimiz ilk festival bu yıl onbirincisi düzenlenen Berlin Uluslararası Doğaçlama Tiyatro Festivali.  23 Mart Cuma günü başlayıp, 1 Nisan Pazar günü biten festivale 12 ülkeden 49 sanatçı katıldı ve 6 ayrı sahnede toplam 32 doğaçlama oyun gerçekleştirildi. 


      Dünyanın en önemli doğaçlama tiyatro festivallerinden biri olarak gösterilen festivali düzenleyen ekip onbeşinci yılını deviren Die Gorillaz.  Ekip Berlin’de göçmen nüfusun, özellikle de Türklerin, kalabalık olduğu Kreuzberg bölgesinde faaliyet gösteriyor. Salonlarının adı Ratibor Theater.  Artık kullanılmayan, kentsel dönüşüm gibi projelerle rant alanı haline gelmemiş eski bir fabrikanın bir kısmı tiyatroya dönüştürülmüş.  Pek de alışık olmadığımız fakat ülkemiz dışında pek yaygın olan bir biçimde tiyatro yapısı.  Sahne yüz küsür kişilik.  Salonda sahneyi gören bir bar mevcut. İsteyen bu bara ya da yakınındaki masalara ya da sahneyi karşıdan gören sıralı sandalyelere oturabiliyor.  Herkes rahat, kimse yaptığı işi ulvileştirerek birbirine caka satmıyor, bunaltıcı entelektüel ego yarışlarına rastlanmıyor.  ‘Oyun’ tüm büyüsüyle herkesi sarmalıyor.  

      2004 yılında Zeynep Özyurt ile birlikte üçüncüsüne katılmış olduğumuz festival o yıl  her ikimiz için de yeni bir okul olma özelliği taşıyordu.  2012 yılında katıldığımız onbirincisi için de söyleyeceğim söz aynı olacak; ilham verici ve özgür bir öğrenme ve deneyim ortamı.  Buna ek olarak her gece oyuncu ve seyircilerin birlikte sohbet ettiği ve eğlendiği partiler de karnaval tanımını tamamlayan unsurlar.

2004 yılı Berlin Impro Festival

      Festivali düzenleyen ekibin temel amacı çeşitli ülkelerden gelen doğaçlama sanatçılarıyla farklı tiyatral formlarda ortak üretimler gerçekleştirmek ve bunu her gece farklı sahnelerde seyircinin beğenisine sunmak.  Bahsi geçen 32 gösteri, festival programında beş ayrı başlık altında sınıflandırılmış.  İlk grup oyun biçimleri Improv Classic/ Klasik İmpro başlığı altında, oyuncuların bireysel ya da ekip halinde yarıştığı eğlencesi bol formatlar.  İkinci grup oyun biçimleri Festival Smash Hits/ Festivalin Ses Getirenleri başlığı altında toplanmış. İkinci gruptaki oyunlar uzun yıllardır doğaçlama sahnesinde yer alan sanatçıların yer aldığı değişik formatlarda deneysel ve eğlenceli oyunları barındırıyor.  Üçüncü gruptakiler, Improv Differently/Başka Türlü Doğaçlama başlığı altına alınmış deneysel performanslar. Multimedya tabanlı, şaşırtıcı yaratıcılıklar barındıran, disiplinler ve kültürler arası işler olarak tanımlanmış sekiz adet performans bu başlık altında yer alıyor.  Dördüncü grupta toplanan performansların özelliği adından rahatlıkla anlaşılıyor; Song and Sound/ Şarkı ve Ses.  Oynamanın yanında müzik, şarkı ve dans doğaçlamalarıyla oyuncular için gerçek bir meydan okuma, seyirciler içinse büyük eğlence sunan üç adet performans. Beşinci ve son performans grubu; Showcase/Vitrin olarak isimlendirilmiş. Bu grupta sergilenen performanslar, davet edilen ekiplerin özgün formatlarında sergiledikleri ya da iki kültür karşılaşması olarak sergilenen  peformansları içeriyor.  İstanbulimpro olarak davet edildiğimiz bu festivalde üyelerimizin yer aldığı diğer performansların yanında bu başlık altında iki performans sergiledik.  İlki özgün formatımız olan Ne Ala Temaşa, diğeri ise evsahibi toplluluk Die Gorillaz ile birlikte Türk-Alman Buluşması’nda sergilediğimiz ortak performanstı.  Festival programında yer alan Ne Ala Temaşa oyunumuz ile ilgili yazılan metin hem ekibimizin festivale nasıl davet edildiği hem de formatımızın nasıl algılandığı ile ilgili ipuçlarını vermesi açısından önemli.  Programda İstanbulimpro’nun Ne Ala Temaşa oyunu ile ilgili yazılmış metin şöyle:

‘Üyelerinden bazılarının dokuz yıl önce ilk kez festivalimize katılmış olan ekibi, İstanbul ve Chicago’da izledik ve gösterdikleri harikulade gelişim karşısında hayrete düştük.  Bol müzik ve fiziksel oyunculuk dolu gösterilerini Türkçe oynadıklarında dahi herkes kolaylıkla anlayabiliyor.  Geleneksel Türk formatlarını doğaçlama tiyatronun içine adapte eden topluluk bu formatları kendi özgün üsluplarıyla sahneliyor.’


      Yıllardır Türkiye kökenlilerin yaşadığı bölgede tiyatro yapan ancak çok az sayıda Türk izleyiciye ulaşabilen ekip için İstanbulimpro’nun misyonlarından biri festival ve doğaçlama tiyatroya Türkçe konuşan izleyicinin ilgisini çekmekti.  Bunun için festival tanıtımı  dışında, başka hiçbir topluluk için yapılmayan, bir tanıtım çalışması yürütüldü.  Berlin’deki çeşitli noktalara festival afişleri dışında İstanbulimpro afişleri asıldı, radyo röportajları ayarlandı ve sosyal medyada duyurular yapıldı.  Sonuç gerçekten etkileyiciydi.  Türkiye’de bile yanyana gelmesi zor olan sosyal gruplar Berlin’de bir tiyatro salonunda yanyana oturarak kendi kültürlerinin evrensel karnaval içinde yarattığı eğlenceye tanık oldular.  Çoğunluğu kadın olan Türk izleyiciler, tiyatro binasını hep gördüklerini ama hiç içeri girmediklerini, bizim orada olmamızın kendileri için bir vesile olduğunu ifade ettiler. 


      Festival, organizasyon  anlamında kusursuzdu.  Tüm sanatçılar tiyatro binasının yakınında Die Fabrik isimli hostelde konakladı. Bu sayede ortak bir amaç için dünyanın dört bir yanından gelen sanatçılar on gün boyunca evrensel bir kumpanyanın üyeleri gibi yaşadı.  Birinci gün tüm oyuncular büyük bir yoga salonunda toplandı.  Burada festival kimlikleri, çalışma programı, şehir haritası, haftalık metro kartı, not defteri, tişort, kalem gibi malzemeler dağıtıldı, tanışıldı.  Daha sonra herkesten festival programı içinde hangi oyunlarda yer almak istediklerini bir kağıda yazmaları istendi.  Ertesi gün hepimiz hangi oyunlarda kimlerle oynayacağımızi öğrendik.  Ardından büyük bir çemberde fiziksel ve algısal ısınma çalışmaları yapıldı.  Bir saatin sonunda herkes büyük bir takım haline gelmişti. 
İlk akşam Heimathafen isimli sahnede büyük bir açılış gösterisi gerçekleşti.  Bu gösteride ekipler ve bireysel olarak katılan oyuncular kendi doğaçlama oyunlarından örnekler oynayarak festival seyircisiyle tanıştı. 

      İkinci günden itibaren her gün, akşam oynanacak formatlar üzerine ekip çalışmaları ve akşamında gösteriler, ardından oyun sonrası partileriyle yoğun bir program başladı. Festivalde dikkat çeken şeylerden biri de oyun programı dışında sanatçılara sunulan aktivitelerdi.  Bu aktivitelerden iki tanesinin, festivalin içeriğini oluşturan doğaçlama tiyatro pratiğine dair çok iyi ipuçları verdiğine inanıyorum.  İlk bahsetmek istediğim Berlin Filarmoni Orkestrası sanatçılarının verdiği bir halk konseri.  Her Pazar saat 13:00’da başlayan konser, salon yerine fuayede gerçekleşiyor.  Görevliler, gayet büyük olan fuaye için, belli sayede davetiye kuponunu sabahın erken saatlerinden itibaren kapıya gelenlere dağıtıyor.  Konser ücretsiz, ancak erken giderek yer bulabiliyorsunuz.  Biz de konserden epey önce fuayede yerimizi aldık.  Her sınıf ve yaştan insanın merdivenlerde, yerlerde oturarak konserin başlamasını beklemesi hiç de alışık olduğum bir görüntü değildi açıkçası.  Muhteşem bir konser sonrası dağılan seyircilerin arasında solunum makinesine bağlı bir hasta, henüz yaşını doldurmamış bebekler, tekerlekli sandalyede yaşlılar, öpüşen eli çiçekli sevgililer, yeniyetmeler, aileler, turistler birbirine karışıyordu.  Sanat, bilet fiyatının seçkinciliğini aşarak seyircisiyle buluştu.  Konserde çalınan parçaların listesi her tür zevki tatmin edecek ve keşfe çıkaracak şekildeydi. 

      Bahsetmek istediğim ikinci etkinlikse Doğu ve Batı Berlin bölgelerini kapsayan Graffiti turu.  Sokakta yürüyen dikkatsiz gözlerin leke olarak algılayabileceği bir sanat üzerine doktora tezi hazırlayan bir rehber eşliğinde iki saat kadar yürüdük.  Tur sonunda graffiti sanatının doğaçlama tiyatro ile olan bağlantısını fark etmek heyecan verici oldu.  Çok sevenleri ve nefret edenlerinin olduğu graffiti sanatı duvarlarda, yerlerde kısa zaman sonra kaybolup gitme gerçekliğiyle kendini var ediyor.  Doğaçlama Tiyatroda ise yazılmamış, bir daha aynı şekilde oynanması mümkün olmayan sahneler, oyuncuların ve o anda onların sanatına ortak olan seyircilerin biraz sonra oyun alanını terkedecekleri gerçekliği ile bir an görünüp kayboluyorlar. Kullandığı malzemeler ve üretim süreci graffitiyi kendine özgü görsel bir sanat haline getiriyor.  Bir kere graffiti yazarı hızlı olmak zorunda.  Aksaklıklara ve kısıtlı malzemeye karşı her zaman hazırlıklı olmalı.  Ortaya çıktığı yer sokak olduğu için tekinsiz ve sinir bozucu şekilde politik olabiliyor.  Çok kötü örneklerine rastlanabileceği gibi, Van Gogh heyecanı yaratanları da var.  Kimi zaman bir çetenin imzasıyla kimi zaman da tarihi, politik olaylar ya da fikirler üzerine ezber bozan işlerle karşılaşmak mümkün.  Temel çıkış noktası graffiti yazarının ‘ben bir zamanlar buradaydım’ı ifade etmesi.  Doğaçlama tiyatro pratiği içinde de yaptıklarınızın ‘yok olup gitmesine’ kendinizi alıştırmalısınız.  Her çıkan güzel sahneyi yazıp tekrar oynamak isteği sizi bambaşka bir sürece sokar.  Hep yeni sahnelerin peşinde olmak bir kader.  Hızlı, fakat acele etmeden temel malzemeniz oyuncu arkadaşlarınıza tüm dikkatinizi vermelisiniz.  Biranlık dalgınlık ve iletişim kopukluğu, altın değerinde sahnelerin heba olmasına neden olabilir.  Her an tetikte olmalısınız.  Birikiminiz ve yaşam perspektifiniz ölçüsünde politik fikirlerinizi estetik bir şekilde ortaya koymanız işten bile değil.  Hatta bu estetik, oyuncuların tiyatro biçimleri konusundaki bilgisi doğrultusunda çok farklı biçimlerde ortaya çıkabilir.  Graffiti ve doğaçlama tiyatro karşılaştırmasını burada kesiyorum.  Şimdilik bu kadar. 

Berlin Duvarı üstünde graffitiler, Kreuzberg


2012 yılının Nisan ayında İzmir’de Oyun Hamuru topluluğu ve Ege Üniversitesi işbirliğiyle 1. İzmir Ulusal Tiyatro Sporu ve Doğaçlama Tiyatro Festivali düzenlendi.  Dört gün süren festivalde üniversite öğrencilerinin sunduğu doğaçlamalardan oluşturulmuş oyunun yanında, Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden gelen doğaçlama topluluk üyelerinin karma kadrolarla gerçekleştirdiği doğaçlama gösteriler yer aldı. Ekipler ilk olarak kendi dağarcıklarında olan oyun formatlarını diğer ekiplerle paylaşarak bir tanışma gösterisi sundular.  Daha sonra beş oyuncunun ayrı ayrı hikayeler kurarak oluşturduğu ‘Yönetmen’in Seçimi’ formatı oynandı.  Oyunda hikayeler sırayla elendi ve sadece bir yönetmenin hikayesi sonlandırıldı.  Festival ‘Festival’in Elemanı’ isimli ‘en iyi doğaçlama oyuncusunun’ arandığı müsabakalı formatla son buldu.   

Gösterilerin yanında aynı zamanda atölye çalışmalarıyla hem ekipler hem de doğaçlamaya meraklı gençler birlikte öğrenme ve üretme sürecini paylaşmış oldular.  Festivalin en önemli noktalarından biri de Erdem Erem’in öncülüğünde festival katılımcısı tüm oyuncuların katıldığı bir toplantıda doğaçlama tiyatronun geliştirilmesine dair fikirlerin paylaşıldığı toplantıydı.  Ayrıca festival organizatörlerinin değişik fikirlere açık oluşu, festivalin ortak ürün olmasının yolunu açtığı için takdiri hakediyordu. 

16-20 Mayıs tarihleri arasında ise İstanbulimpro ve Akla Ziyan Oyuncular Topluluğu güçlerini ve deneyimlerini birleştirerek 1. Uluslararası İstanbul Doğaçlama Tiyatro Festivali’nin organizasyonunu gerçekleştirdiler.  Doğaçlama sahnesi Beyoğlu Terminal’de gerçekleşen festivale Amerika, Almanya ve İtalya’dan oyuncuların yanında Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden doğaçlama toplulukları katıldı.  Beş gün süren festivalde otuzun üzerinde doğaçlama oyuncusu altı farklı formatta gösteri sunarken, uluslararası sanatçılar tarafından doğaçlamaya farklı açılardan bakan dört atölye çalışması gerçekleştirildi. 

1. Uluslararası İstanbul Doğaçlama Tiyatro Festivali

              


Festival programında yer alan oyunlar sırasıyla şöyleydi.  Festival oyuncularını sahne üzerinde ısındıran Karışık Tabak. Milano’dan gelen Piccola Compagnia dell'Istinto üyesi üç oyuncunun sergilediği İtalyan tarzı Spaghetti Improv ki bu oyunda İtalyanlardan ilk perdede commedia dell’arte tarzı doğaçlama oyun, ikinci perdede ise Del Close’un yetmişli yıllarda ortaya çıkardığı efsanevi Harold formatının İtalyan sosuyla lezzetlendirilmiş hali uluslararası bir kadro tarafından oynandı. Müzikal oyunlardan oluşan Impro Kabare.  İzmir festivalinde ulusal kadro tarafından oynanan Yönetmenin Seçimi uluslararası kadroyla oynandı.  Son olarak İstanbulimpro ürünü olan özgün format Bir Zamanlar’ın ilk perdesinde ulusal, ikinci perdesinde uluslararası kadrolar yer aldı.   

Festival programında yer alan atölyeler ise şöyle sıralanabilir;  Curtis Erhart tarafından yönetilen, ‘Annoyance Tarzı Doğaçlama’, Davide Arcuri’nin yönettiği ‘Doğaçlama Karakter Yaratımı’, Jstar tarafından yönetilen ‘Üç Adım Ötede, Doğaçlama Sahne Kurmada İpuçları ve Mandy Butler’ın yönettiği ‘Doğaçlamada Bağlantı Yaratma’. 


Bir köklü ve iki çiçeği burnunda festival.  Ancak yaşanan karnaval havası aynı.  Herkes birarada.  Sahne üzerinde birbirleriyle güç ilişkilerine girmeden sanatı ortak üretim haline getiren oyuncular.  Oyunlara büyük bir enerjiyle katılan, belirleyen, müdahale eden, eğlenen; seyirci, katılımcı, misafir ya da adına ne dersek diyelim salonları dolduran insanlar.  Özgür sanatsal üretimi destekleyenler, festivallerin gerçekleşmesine hiçbir çıkar gözetmeden yardım edenler, oyuncuların konaklamaları için evlerini açanlar, yemeklerini paylaşanlar, dans edenler, arkadaş olanlar, sohbet edenler, kavga gürültü olmadan da iletişim kurulabileceğini, eğlenilebileceğini gösteren herkes. 


Mardi Gras Karnavalı

Karnavallar dünyanın birçok yerinde görülse de her karnaval bulunduğu yerin geleneklerini, mitolojisini, inancını, eğlenme tarzını barındırır.  Bu yüzden her karnaval özgündür.  Ancak aynı zamanda karnavallar yarattıkları birlik duygusu ve özgürlük havası ile ötekileştirmeleri ortadan kaldırdıkları için evrensel olma potansiyelini taşırlar.  Bu festivallerde tam da karnaval hissini evrensel boyutta yaşamak mümkün.  Doğaçlama tiyatro ve farklı disiplinlerde doğaçlamanın kullanımının bütün dünyada hızla gelişme göstermesi de bunu kanıtlamaktadır.  Bu seküler ritüeller, oyuncu ya da seyirci olsun, herkeste evrensel bir etik oluşmasına büyük katkı sağlamakta.  Doğaçlama bize birlikte olmayı, dinlemeyi, kabul etme ve katkı sağlamayı, yardımcı olmayı öğretmekte. 

Doğaçlama festivalleri buluşturdukları evrensel kadrolar sayesinde yeryüzünde ırkçılık ya da dinsel savaşlar gibi hastalıkların ortadan kalkması ya da semptomlarının azaltılmasına büyük katkı sağlayacaktır.    


30 Kasım 2012 Cuma

DOĞAÇLAMA TİYATRO -İMPRO- İÇİN ELKİTABI


GİRİŞ 





Darwin ‘Hayatta kalma, eninde sonunda, değişebilme ve geliştirebilme yeteneğine bağlıdır’ der. Bir doğaçlama gösteride sahnede kalabilmemizi sağlayan şey de budur. 





              Dünyaya annelerimizden doğarak geldik.  Ondan sonra ne yaşayacağını söyleyen bir senaryoya ulaşan yok.  Okuyup ezberleyeceğimiz diyaloglar ya da bir uzman tarafından hazırlanmış mizansenler, sonunun ne olacağını bildiğimiz sahneler de yok.  Hayatı oyun oynayarak, riske girerek, hata yaparak ve deneyimlerimizi bilgi haline getirerek öğreniyoruz.  Bütün bunları yaparken kendimizi güvende hissediyorsak yüzümüzde hep bir gülümseme beliriyor.  Birlikte kahkaha atmayı, birbirlerimizin omuzlarında ağlamayı seviyoruz. Anılarımızı anlatacağımız ve bizi dinlerken o anları yeniden yaşamamızı sağlayacak arkadaşlar arıyoruz.  Hikayeleri seviyoruz.  Sadece hissetmek değil, paylaşmak da istiyoruz.  Kendimizi ifade etmek ve mümkünse bunu iyi yapmak istiyoruz.  İlgi çekmek istiyoruz.  İlgileniyoruz.  Bu dünya üzerinde birlikte yaşıyoruz.  İçinde bulunduğumuz kaotik dünya ise, tüm olumsuzluklarına rağmen, hala güzelliğiyle gözlerimizi kamaştırıyor.  Onu cennete de cehenneme de çeviren biz; tüm insanlarız.  Her ne kadar bunu çoğu zaman fark edemesek de.

Doğaçlama tiyatro (impro) oyuncuları olarak seyircimizin karşısına çıktığımızda elimizde ne oynayacağımıza dair hiçbir veri olmaz.  Bildiğimiz tek şey gösteri formatının ne olduğudur.  Daha sonra birtakım temalar, yönelimler alınır ve gösteri başlar.  Yapmamız gereken şey seyirci karşısında, sahneleri anında her hangi bir hazırlık yapmadan görselleştirmek.  Tamamen doğaçlama olan bu sahnelerin seyircinin ilgisini ve katılımını sağlaması gerekse de bazen çuvallanır.  Ancak doğaçlama seyircisi bu riski alarak gelir...tabii ki bir yere kadar.  Hayatın akışı içinde de bizi zamanın hızına uyduran şey doğaçlama yeteneğimizdir.  Ne kadar plan yaparsak yapalım bizi doğaçlama davranmaya iten ‘aksiliklerle’ karşılaşırız ve üstesinden geliriz veya gelemeyiz. 

-Pekiyi sahnede çuvallama riskini en aza indirmek ve ortalamanın üstünde bir doğaçlama gösteri gerçekleştirebilmek için ne gerekir? 
-Tabii ki ‘değişebilen ve geliştirebilen’ bir oyuncu olmamızı sağlayacak kaslarımızı çalıştırmak. 
-Bu kaslar nasıl çalışacak? 
-Oyun oynayarak. 

Doğaçlama Tiyatro -İmpro- İçin El Kitabı hazırlanırken, doğaçlama tiyatro sanatıyla ilgilenen profesyonel-amatör kişi veya topluluklar, oyuncular, oyuncu adayları, mesleğini daha dinamik ve eğlenceli bir şekilde yürütmek isteyen eğitimciler,  takım çalışmasında uyumu ve doğru enerjiyi amaçlayanlar ya da sadece birlikte eğlenmek isteyenler için, doğaçlama tiyatro üzerine temel bilgileri ve oyunları bulabilecekleri kullanımı kolay bir rehber olması amaçlandı. 

Kitap modern doğaçlama tiyatronun (impro) dünya ve Türkiye’deki tarihini anlatan  bölümle başlıyor.  Daha sonra doğaçlama oyunculuğun temel prensipleri üzerine öneri ve tavsiyelerin olduğu bölüm geliyor.  Kitabın sonunda ise hemen hemen hepsi İstanbulimpro doğaçlama topluluğu olarak deneyimlediğimiz, ürettiğimiz ve biriktirdiğimiz oyunların arasından seçilen yüzellinin üzerinde doğaçlama oyunun açıklamalarını bulacaksınız.  Bunların yanında, kitap içinde dağınık olarak, çeşitli sanatçı ve düşünürden doğaçlama üzerine kısa alıntılar ve -destekleyici olacağını umduğumuz- doğaçlama çalışma süreçleri üzerine gözlemlerin anlatıldığı üç yazı, çerçevelerle ayrılmış olarak bölüm aralarında yer almaktadır. 

Hadi iyi oyunlar.


Koray Tarhan

23 Kasım 2012 Cuma

‘BİR ZAMANLAR...’ PASİFİK KIYISINDA


SIRADIŞI BİR KONFERANS DENEYİMİ


'Doğaçlama sizi değiştirir.  Doğaçlamayı uygulamak ise ilham verir, öğretir, heyecanlandırır, korkutur, harekete geçirir, meraklandırır. Applied Improv Network 2012 Konferansı sizi  Değişimin Kendisi Olmaya çağırıyor. Dünyanın dört bir yanından gelen uygulayıcılar resmiyetten uzak, samimi bir atmosferde başarılarının sırlarını paylaşmak ve birbirlerinden öğrenmek üzere bir araya gelecek. Uygulamalı Doğaçlama ile ilgili deneyiminiz ne seviyede olursa olsun sizin için faydalı olacak birçok şey bulacaksınız.’

Yukarıdaki metinle çağrısı yapılan ve Applied Improvisation Network tarafından her yıl düzenlenen Dünya Konferansı bu yıl San Francisco’daydı.  Uygulamalı Doğaçlama Birliği olarak kabaca çevirebileceğimiz bu iletişim ağı doğaçlamayı tiyatral ya da genel anlamda sanatsal performans alanları dışında uygulayan kişilerin iletişim ağı.  Sanatsal alanın dışında insanların hayatına sanatlı bir dokunuş gerçekleştirmeye çalışan insanların dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için güçlerini, bilgilerini, deneyimlerini paylaştıkları bir alan.  Akademinin asık suratlı ortamından uzak olmakla birlikte içinde gayet önemli akademisyenleri  barındıran bir sürü delinin toplandığı bir iletişim ağı.  Bu iletişim ağının üyeleri her yıl dünyanın bir şehrinde Dünya Konferansı düzenliyor.  Daha önce Portland, Baltimore, Amsterdam gibi şehirlerde düzenlenen dünya konferanslarının yanında yılın değişik zamanlarında değişik şehirlerde de bölgesel konferanslar düzenlenmekte. 

2012 yılının Eylül ayının 20’si ile 23’ü arasında San Francisco’da bulunan Fort Mason Merkezinde 20 ayrı ülkeden 207 üyenin bir araya gelmesiyle gerçekleşen dört günlük konferans bu güne kadar düzenlenen en büyük konferans olma özelliğini taşıyordu.  Dünya çapında 2000’den fazla aktif üyesi bulunan iletişim ağı ise şu anda uluslararası sanatsal ağlar arasında en büyükler arasında gösteriliyor. 

Konferans 20 Eylül’de yapılan Öğrenme Seyahatleriyle başladı.  Konferans katılımcıları, San Francisco’da bulunan üç ayrı kurumda doğaçlamanın değişik alanlarda nasıl kullanıldığını incelemek üzere yola çıktı.  Sunulan üç seçenekten birini seçmek zorunda kalmak herkese zorlu anlar yaşattı.  Seçenekler; Stanford Üniversitesi’nde uygulanan yüksek öğrenimde doğaçlamanın kullanım biçimleri, Bilim Akademisinde Biyolojik Çeşitlilik alanında doğaçlamanın uygulanışı ve San Francisco Caz Eğitim Merkezinde doğaçlamanın kullanım alanları. 





İkinci ve üçüncü günlerde adeta bir maraton gibi dolu bir konferans programı bizi bekliyordu.  Onlarca TED tarzı interaktif sunumların yanında kırkbeşer dakikalık doğaçlama üzerine atölye çalışmaları düzenlendi.  Konuşmalar ve sunumlar ana salonda herkesin katılımıyla gerçekleşirken, atölye çalışmaları aynı anda üç ayrı salonda gerçekleştiği için seçmek zorundaydık.  Bu uygulama birçok atölyeyi kaçırmamıza sebep olduğu gibi kendi konferans maceramızı belirlememizi de sağladı.  İlgi duymadığımız bir konuya maruz kalmaktansa istediğimiz konuyu seçmek öğrenme sürecini demokratikleştiren bir ortam yarattı. 

Ayrıntılarına www.ainconference.org adresinden ulaşılabilecek konferans programını bizim için önemli kılan nokta psikolog arkadaşım Tolga Erdoğan ile birlikte oluşturduğumuz terapötik doğaçlama format ‘Bir Zamanlar...’ isimli projenin sunumu ve uygulanmasıydı.  Ülkemiz için hala muamma olan ve tiyatro ‘entelijansiyamızın’ cehaletle karışık bir kuşkuyla yaklaştığı doğaçlama tiyatro alanında, dünya çapında efsane olmuş isimlerin projelerinin yanında projemizin yer alması gerçekten heyecan vericiydi. 

‘Bir Zamanlar...’ bir yıllık bir proje.  Tolga Erdoğan’la oluşturduğumuz Disiplinlerarası Sanat Atölyesi ile başlayan serüven, herkesi kolayca bir oyun yazarı haline getiren bu eşsiz oyun formatını Pasifiğin kıyısına kadar getirdi.  Doğal ya da insan eliyle gerçekleşen büyük afetlere maruz kalarak travmaya uğramış kurbanlarla yapılan psikolojik tanı yöntemi Altı Parçalı Hikaye’yle tanışmamız sonrasında çalışmalarımızı evrensel hikaye kurgusu ve bilinçdışı konularına yoğunlaştırdık.  Mooli Lahad, Carl Gustav Jung, Marie-Louise Von Franz, Vladimir Propp, Algirdas Greimas, Joseph Campbell okumalarının yanında Viola Spolin, Keith Johnstone, Del Close gibi doğaçlama ustalarının tekniklerinin harmanlanması sonucunda ortaya tamamen bize özgü, seyirciyi sağlam kurgulu, müzikal bir oyunun yazarı haline getiren doğaçlama oyun formatı ‘Bir Zamanlar...’ çıktı.  Bu formatı en özgün kılan noktalardan biri evrensel hikaye yapısı içine yerleştirdiğimiz interaktif görsel kartları seyircinin hayalgücünü tetiklemek üzere kullanmamızdan geliyordu.  Yaptığım sunumdan sonra Türkiye’de yayımlanan kitaplarıyla da psikodrama çevresinde iyi tanınan psikoloji teorisyeni Dr.Adam Blatner’la ‘Bir Zamanlar...’ kurgusunu deneyimleme şansını yakaladık.  Deneyimin hemen sonunda; ‘Beş çeşit kartı, dokuz ayrı işlevle kullanarak, bilinçdışını bilinç düzeyine getiriyorsunuz’ sözleri anlaşılmanın verdiği varoluşsal hazzı derinden yaşamamı sağladı.  Gerçekten de amacımız buydu. 





Konferansın son gününde Açık Alan uygulamasıyla, katılımcılar alanlarında yaptıkları çalışmaların ayrıntılarını, farklı uygulamalarını gösterebilecekleri ya da konferans programında sunumu bulunmayan katılımcıların çalışmalarını paylaşabilecekleri seanslar gerçekleştirildi.  Bu seanslar sırasında BATS Improv sahnesinde uluslararası bir oyuncu ve müzisyen kadrosuyla ‘Bir Zamanlar...’ formatını uygulama şansı yakaladık.  Zohar Adner, Eric Nepom, Clare Kerrison’dan oluşan uluslararası oyuncu grubuna Patrick Short ve Joshua Raoul Brody doğaçlama müzik performanslarıyla eşlik ettiler.  Performans esnasında normalde ikinci perdede uyguladığımız bütün seyirci ile hikaye kurma yöntemini tek perde olarak uyguladık.  Kırk dakika süren bu tek perdelik gösteri sonucunda tam da Adam Blatner’ın dediği gibi ortak bilinçaltımızın ürünü olan ve Jung’un bahsettiği arketiplerden ‘yaşam çemberi’ni anlatan bir hikaye izledik.  Doğum ve ölüm, nesilden nesile bilgi aktarımı, yaşam savaşı, iyi ile kötünün savaşı, kahramana destek olan ruh, avlanma, kıtlık, akrabalık, aile, anne-baba kaybı, erginleşme gibi mitolojik hikayelerde rastlayabileceğimiz insanın evrensel olguları kırk dakikalık bir doğaçlama oyunda karşımıza çıktı.  Toprakla pratik bir bağlantısı olmayan kentli ve üstüne üstlük farklı ülke ve kültürlerden gelen insanların bu format sonucunda böylesine bir hikaye ortaya çıkartmış olması insanlığı birbirine bağlayan görünmez bağları derinden hissetmemizi sağladı. 

Aramızdaki kardeşlik bağını yeniden keşfedebilmek için birbirimize hikayeler anlatmamız ve oyunlar oynamamız iyi bir başlangıç olamaz mı?

Koray Tarhan - Applied Improvisation Network Türkiye Koordinatörü

4 Ekim 2012 Perşembe

İŞ DÜNYASINDA YETENEKLERİ ÖĞRETMEK İÇİN DOĞAÇLAMA KULLANIMI: ŞAKAYA GELMEZ!





Mark Tutton- 18 Şubat 2010 tarihinde CNN için yazdığı yazı

Çeviren: Koray Tarhan


Artık iş dünyasında çabuk düşünüp doğru karar vermek herzamankinden daha önemli.  Bu yüzden kimi ticaret okulları yaratıcılık ve liderlik gibi yeteneklerin öğretilmesinde doğaçlama derslerini kullanır oldu. 

            Birçok insan doğaçlamanın metinsiz komedi tarzı tiyatrolarda kullanıldığını düşünse de bir çok spontan tiyatro tarzına uygulanmaktadır.  Bu işin uygulayıcıları doğaçlamayı iş dünyasını hedef alan eğitimlerde kullanmanın şakaya gelmeyeceğini ifade ediyor. 

       Ticaret Doğaçlamaları isimli kurumun CEO’su ve  Duke Üniversitesi Fuqua Ticaret Okulu’nda  görevli Yar. Doç Robert Kulhan, uzun yıllardan bu yana sahnede doğaçlama performans yapmış ve şimdilerde  ticaret üniversitesi öğrencilerine ve yöneticilere doğaçlama öğretiyor. 

        Kulhan CNN’e yaptığı konuşmada ‘Doğaçlama sadece komediyle alakalı değil, tepki verebilmekle—yüksek derecede odaklanma, şimdi ve burada olabilmekle alakalıdır’ dedi. 

Doğaçlama insanlara tepki verme ve uyum  sağlamayı öğretirken aynı zamanda da yaratıcılığı, inovasyonu, iletişimi, takım çalışmasını ve liderliği öğretebilir. 

Borsa ve finans alanında çalışmadan önce doğaçlama komedyeni olan Lakshmi Balachandra, MIT Sloan İşletme Fakültesinde Doğaçlama Liderlik dersleri vermekte ve Harvard Ticaret Okulu’nda konuk öğretim görevlisi olarak çalışmakta. MIT Sloan’da İşletme Mastırı yaparken, ticari kariyerinde doğaçlama eğitiminden kazandıklarını ne kadar çok kullandığını farketmiş. 

Balachandra CNN’e ‘Doğaçlama, çabuk düşünüp karar vermeyi, hazırlıksız olduğunuz durumlar karşısında reaksiyon gösterebilmeyi ve uyum sağlamayı öğretir’ dedi.  Ardından ‘Bu da kontrolünüz dışında gelişen olaylar karşısında liderlik ve müzakere yeteneğinize etki eder. Müzakere dinamik bir süreçtir—bu süreçte hızlı düşünüp karar vermek ve uyum sağlayabilmek zorundasınız.’ diye ekledi.

Kulhan ve Balachandra, doğaçlamanın anahtarının ‘Evet, ve...’ prensibi olduğu konusunda hemfikirler.  Her ikisi de bu düşüncenin özellikle iş dünyası için geçerli olduğuna inanmaktadırlar.  Doğaçlama sanatsal performans diğerlerinin söylediklerini iyi dinlemeyi, ifade edileni kabul etmeyi ve öyküyü bunun üzerine ilerletmeyi gerektirir.  İş dünyası jargonuyla söyleyecek olursak, masaya getirilen her fikri kabul etmek ve bu fikri ilerletmek anlamına gelir. 

Kulhan, bu şekilde ‘yargılamayı askıya alma’nın beyin fırtınası ve yaratıcı düşünme için olmazsa olmaz olduğunu ifade etti.  Ancak yüksekten uçan yöneticiler için koşulsuz kabul ediş her zaman o kadar da kolay değil.

Kulhan ayrıca ‘İş dünyasında, zamanın yüzde yüzünde, yüzde yüz doğru olmak gerektiği konusunda yanlış bir kanı hakim.  Gerçek ise zamanın yüzde onunda yüzde yüz doğru olabildiğinizdir, geri kalan zamanlarda bir seçim yapmak zorunda kalırsınız’ dedi.  ‘Eldeki sonsuz veriyi değerlendirme sürecinde kararsızlığa ya da doğru olmak gerekliliğinin baskısından doğan bataklığa saplanırız.  Bu yüzden her zaman doğru olmak zorunda olduğumuz hissine kapılırız.  Fakat bir seçim yaptığınızda uyum sağlamak, reaksiyon geliştirmek ve ihtiyacınız olan değişkenleri işler hale getirmek için fırsatınız vardır.’ diyen Kulhan, doğaçlama prensiplerinin iş dünyasında becerilerini bileylemek isteyenlere yardımcı olabileceğini, doğaçlama dersi almamış olanların bile doğaçlama prensiplerini hayatlarına uygulayabileceklerini ifade etti. 

‘Bunun bir yolu kendizi denetlemenizdir—gerçek hayatta ne yaptığınıza ve yaptığınız şeyin başka insanları nasıl etkilediğine dikkat edin’. 

‘Bahsettiğimiz ‘Evet, ve...’ prensibini evde ya da toplantıda deneyin.  Yagılamalarınızı askıya almaya, bu prensipleri gerçek hayatınızda da uygulamaya çalışın’.



      

Lakshmi Balachandra’nın beş doğaçlama (impro) kuralı:




1- ‘Evet, ve.’ Durumu kabul edin ve üstesinden gelin, geliştirin.


2- Soru sormaktan kaçının.  İş dünyasında işlerini yapan insanlara durmadan soru  sormanın onları nasıl etkilediğinin farkına varmalısınız. 

3- Dinlemek. Bir diyalogda insanlar genellikle gerçekten dinlemek yerine kendi zihinlerinden geçenlerle meşguldürler.  Üstüne üstlük etrafta dikkat dağıtacak çok sayıda bilgisayar ve akıllı telefon bulunmakta.  Odaklanmış bir dinleme gerçekten yaşamsal bir yetenektir. 

4- Bilgi ekleyin.  İşlerin istediğiniz yolda ilerleyebilmesi için katkıda bulunmalısınız.

5- Göz teması.  Çalışma ortamında vücut diline dikkat etmek önemlidir.  Telefonda konuşurken bile karşıdaki kişinin ne hissettiğine dair ipuçları elde edebilirsiniz.