26 Şubat 2020 Çarşamba

DOĞAÇLAMADA RUTİN VE REAKSİYON

Doğaçlama yapmak üzere sahneye çıktığımız ilk zamanlarda genelde bir zihin yarılması yaşıyoruz. Bir yandan sahnede oynamaya çalışırken öte yandan biraz sonra ne yapmamız ya da ne söylememiz gerektiğini düşünürken aslında zihin ve beden bütünlüğümüzü kaybediyoruz. Bir yandan doğaçlama içinde oynayan “kendimiz”, öte yandan tasarlayan ve bir sonraki hamleyi belirlemeye çalışan “kendimiz”den oluşan kalabalığın ortasında yapayalnız hissediyoruz. Buna bir de alkış ya da kahkaha beklentisindeki kaygılı “kendimizi” eklersek ortalık ana baba gününe dönüyor. O halde ne yapmalı?



Keith Johnstone’u dinlersek öncelikle rahat olmalı, iyi olduğumuza inanmalıyız. Biz inanırsak, kendimiz de rahatlarız, seyreden de rahatlar. Seyirci stresli insan görmektense, gönül rahatlığıyla çuvallayan insanı seyretmeyi yeğ tutar. Çünkü yenilgisini dert etmeyen başarıya daha yakındır. Son dakikada dönen çok spor karşılaşması olduğunu unutmamak işe yarayabilir. Tüm oyun boyunca tam konsantrasyonla, beden ve zihin bütünlüğüyle var olmaya yaklaştığımız sürece herşey yolundadır.


Peki biraz sonra ne yapacağımıza dair düşüncelerden nasıl kurtulabiliriz? Bir yönelim doğrultusunda ya da serbest bir sahne doğaçlarken, doğaçlamamızı hikayeye nasıl evriltebiliriz? Bir sahneye başladıktan sonra biraz sonra neler olacağını nasıl belirleyebiliriz? Yine Keith Johnstone’u dinleyecek olursak, bize orijinal fikir bulmaya çalışmaktan vaz geçmemizi söyleyecektir. Ortalama en iyisidir, aklınızdaki cin fikri bir kenara bırakın.


Ortalamayı tutturmak nasıl mümkün olacak? Cevaplardan biri “Rutinle” olabilir. Bir çok olay, peşi sıra başka bildiğimiz olayları getirir. Bunların farkında olarak sahneleri ilerlettiğimizde hikayenin omurgası konusunda endişelerimiz azalabilir. Bunun için sahneyi insan ilişkileri açısından tanımlanabilir halde yaratmak önemlidir. Yani oynadığımız kısa sahnenin başka kısa sahnelerle birleşebilmesi için bir kimliğe sahip olması gerekir. Bu anlatıldığı kadar karmaşık değil aslında. Sahnemizin konusu ne? Buna cevap verebildikten sonra bir sonraki sahne ihtimali kendisini sezdirmeye başlayacaktır. Sahnenin konusunun netleşebilmesi için şu sorulara yanıt alabilmemiz işleri kolaylaştıracaktır; bu insanlar kim, neredeler ve ne yapıyorlar? Bunlar açık olduğunda genelde sahnenin konusu da billurlaşır.



Peki böyle bir sahne oynadık ve bunu uzun bir hikayenin ilk parçası yapmak istiyoruz. Ne yapmalıyız? Burada “rutin” kelimesini açmak faydalı olacak. Rutinden kastımızı bir iki örnekle açıklamaya çalışalım. Yüzlerce film ve dizi bölümü çekilen polisiyelerin şaşmayan olaylar silsilesine bakacak olursak ne söyleyebiliriz? İlk sahnede bir ceset bulunur, daha sonra olay yeri inceleme gelir, deliller toplanır, şüpheliler sorguya çekilir, en sonunda suçlu bulunur, hikaye kapanır. Bazen bu süreç yargılama süreci gibi doğallığında gelişecek başka olaylarla da uzayabilir. Yani bir ceset varsa hikayede, devamında ne olacağını ceset söyler. Ya da daha başka bir hikaye olasılığını ele alalım; bir evlenme teklifi olsun bu sefer. Elimizde bir evlenme teklifi sahnesi varsa bu sahne de kendi devamında olacaklara dair bir dizge dayatır. Tekliften sonra karakterlerin yapısına göre evlilik hazırlıkları başlar. Daha ortalamadan alalım, evlilik teklifi sonrası isteme, kına, nişan, ev alışverişi, düğün hazırlığı, davetiyeler, nikah, düğün, balayı vb.

Hayatta yaşadığımız rutinler bir nevi hayatımızın algoritmaları gibi işler. Sabah kalk, kahvaltı, yol, iş, mola, iş, ev, tv, uyku. Ya da başkaca rutinler hayatımızı biz fark etmeden yönetirler. Oyuncu olarak bu rutinlerin farkında olduğumuz zaman sahnede bir sahne oynadığımızda onun devamında ne yapmamız gerektiğine dair çok az soru kalacaktır. Bu algoritmik düzende hikayenin sonrasını belirleyen şey karakterimiz aracılığıyla verdiğimiz reaksiyonlar olur.



Peki bu rutinleri sahnede peş peşe dizerken hikayemizin ilgi çekiciliği ve “özgünlüğünü” nasıl sağlayacağız? Duyguyla ve reaksiyonla. Hikayeyi özgünleştiren şey algoritmik ilerleyen olaylar dizisi içinde karakterlerin belli nedenlere dayanarak verdikleri tepkiler olacaktır. Cesetten katile giden süreçte “polisler kim, şüpheliler kim, cinayet sebebi ne, teşkilat çürümüş mü, polis idealist mi, politik bağlantı var mı, sorgulamayı yapan katil mi” gibi sorulacak ve cevaplanacak yüzlerce soru bulunabilir. Bu süreç içinde doğaçladığınız karakteriniz bir takım nedenlerle duygusal reaksiyonlar verir, bu reaksiyonların karşılıklı ilerlemesiyle ilgi çekici bir hikaye yaratımına yaklaşabiliriz. Yani artık biraz sonra ne olacağıyla değil nasıl olacağıyla ilgilenmemiz gerekmektedir. Nasıl olacağını belirleyen şey de anlık tepkilerin peş peşe sıralanmasıyla gerçekleşir. Bir de bakmışsınız karakteriniz sizin hiç tahmin edemeyeceğiniz yerlere gelmiş. Kendimizi de şaşırtabildiğimizde saf doğaçlamaya yaklaşabiliyoruz. Yazarların romanlarını yazarken kimi karakterlerin kendilerine rağmen bir şeyler yaptığını anlatmasına benzer bir durum yaşamak diye buna derim işte.



Neden sonuç ilişkisi içinde her sahne bir öncekinin sonucu bir sonrakinin nedeni olmak durumundadır. Bu nedenleri belirleyen şey de karakterlerin bakış açılarıdır. Bakış açılarının karşı karşıya gelmesi de çatışma yaratmak için anahtar olarak kullanılabilir. Evlilik teklifi düğünle sonuçlanmayabilir, kadın belki hazırlık sürecinde erkeğin nasıl bir hödük olduğunu fark edip nişan atacaktır. Belki de akrabalar, pastalar, davetiyeler, gelin arabaları arasında bir aşkın nasıl da eridiğini oynayacaksınızdır. Ya da cinayeti işleyen nüfuzlu bir adamdır da teşkilat da çürümüştür ve suçlular aklanıp voltalarını alacaktır. Bazı ülkelerde o ülkelerin dış borcu kadar paralar yolsuzluklarla iç edilir, kanıtlar ortaya tabak gibi saçılır ama medya, adalet, emniyet sistemi çürümüş olabilir ve tek adam diktası emrindeki suçlular terfi ederek hayatlarına devam edebilir. Evet akıl dışı gibi görünüyor ama hayalgücümüzü biraz serbest bırakırsak ne kadar destekli saçmalayabileceğimizi tahmin bile edemezsiniz. Tabii bu tip ülkelerde insanların neden sonuç bağlantısı kurma yetileri körelmek eğiliminde olabileceğinden sahnedeki doğaçlamalar da anlık sinir bozucu espriler ve didişmelerle yaratılmaya çalışılan kaba güldürülere dönüşebilir. Böyle bir şey görürseniz binayı terk edip etmemek size kalmış.


Koray Tarhan Şubat-2020

Fotoğraf: Ersin Şen
Ekip: İstanbulimpro Mürettebat (Yönetmenin Seçimi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder