19 Şubat 2015 Perşembe

TEKRARI OLMAYAN BİR ÇEHOV OYUNU

(12 Aralık 2014 Tarihinde Evrensel Gazetesinde Yayınlanan röportajın tam metni.)



istanbulimpro, doğaçlama tiyatro yapan bir ekip. Öncelikle buradan başlayalım. Bir çalışma yöntemi olan doğaçlamayı sahneye taşıma fikrini konuşalım, oyuncunun doğaçlama yeteneğine ve yaratıcılığına bağlı kalarak bir oyun çıkarmak, üstelik bunu her seferinde yapmak biraz zor bir iş değil mi?



Burada birkaç soru var yanıtlamamız gereken. ‘Bir çalışma yöntemi olan doğaçlamayı sahneye taşımak fikri’ ifadesi konvansiyonel tiyatronun kendi dışındaki performans biçimlerini reddeden ve onları birtakım antropolojik kalıntılar olarak gören bakış açısını içeren bir öngörüyü taşıdığını düşündürüyor. Doğaçlama sadece bir çalışma yöntemi değil bizatihi her türlü performansın- sanatsal olsun olmasın- içinde var olan bir gerçek. Bunun yanında geleneksel tiyatroda Aşık geleneğinde, Meddahta çokça rastlanan bir olgu. Bizim yaptığımız ise performans olarak doğaçlamayla, oyun alanı olarak kullanılabilecek herhangi bir boş alanda tiyatral hikayeleri müzik ve değişik disiplinlerle harmanlayarak, seyirciyle birlikte, anında yaratmak olarak niteleyebileceğimiz bir sanat formu. Bu formun aynı diğer sanat disiplinleri gibi farklı dillerde benzer seslerle ifade edilen bir ismi var, o da İmpro. Bu yüzden ismimiz İstanbulimpro. Bunun en önemli nedenlerinden biri İmpro kavramınının kültürümüzde de yer almasını istemek. Nasıl ki tiyatro, bale, opera, dans, müzik gibi disiplinler her dilde anlaşılıyor, bunun da kendi sınıfı içinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmek istiyoruz. Ayrıca yerel kaynaklarımızdan çokça yararlanıyor ve geleneksel formlarımızın uluslararası performans alanında kullanılması için yurtdışında eğitimler veriyor, konferans ve festivallere katılıyoruz. Doğaçlama sadece performansa hazırlıkta ya da sanatçının eğitim sürecinde kullanılan bir çalışma tekniği değil, başlıbaşına bir sanat formudur.



‘...oyuncunun doğaçlama yeteneğine ve yaratıcılığına bağlı kalarak oyun çıkarmak, üstelik bunu her seferinde yapmak biraz zor değil mi?’ kısmına gelecek olursak burada da aslında yanıtlamamız gereken soru şu oluyor; Yeryüzünde yaşayan insanların evrensel bir etikle, güç ilişkileri yaratmadan bir toplum oluşturmasına ve hatta bunu çağlar boyu gerçekleştirmesine olan inancımız ne kadardır? Doğaçlama performans, oyun alanında tam anlamıyla demokrasiyi işletmeniz gereken bir yapı ortaya koyuyor. Eğer toplumsal statülerinizden ve yıkıcı egonuzdan kurtulabileceğiniz bir süreci geçirmeye ve bir takım prensipleri içselleştirmeye gönüllüyseniz, doğaçlama performans gerçekleştirebilirsiniz. Ve inanın bu hiç de zor değil. Aynı devletin elini çekmek zorunda kaldığı ve insanların bir insanlık ormanı kurdukları Gezi Parkı direnişinin o en güzel onbeş günü gibi. Orada başa çıkılması zor olan en büyük şey iktidarın ceberrut yüzüydü. İçinizdeki iktidar isteğiyle başa çıkabilir ve oyuncu arkadaşlarınızla tam anlamıyla bir takım olabilirseniz, doğaçlama mümkün. Aksi takdirde birilerinin söylediği sözleri ezberlemek ve konuşmak için sıranızın gelmesini beklemek zorundasınızdır. Biz kendi sözlerimizi, birbirimizi dinleyerek, birlikte ifade etmeyi seçtiğimiz için zorlanmıyoruz.









Olay Rusya'da Geçiyor” da böyle bir oyun, seyircinin sahnede izleyeceğini bildiği tek şey Rusya’da geçecek bir hikaye olduğu. Nasıl başladı bu yapım?



Belirgin dili olan yazarların tarzında doğaçlama oyun gerçekleştirmek bizim buluşumuz değil. Yurtdışındaki festivallerde değişik yazarların tarzında performanslara tanık olduk. Hali hazırda sahnede birtakım formatlarla uzun hikayeler gerçekleştiriyorduk. Bir yazarın dili üzerinden doğaçlama hikaye yaratmak fikri ortaya çıktığında en yakın hissettiğimiz yazarların başında Çehov geldi. Çehov, hikayelerinde, oyunlarında yarattığı karakterleriyle hem kendine özgü bir dil oluşturmuş hem de insanın evrensel değerlerini eskimeyecek bir şekilde ortaya koymuş bir yazar. Çağının içinde ve samimi. Bizim bugün yaşadığımız sınıf çelişkileri, bireyin hayal ettikleriyle gerçeklerinden doğan çatışmalar, kentsel dönüşüm gibi konular sayesinde Çehov’un hikayelerini bugün yaşadığımız hayatın birebir kopyası gibi okumak mümkün. Bugün yaşadıklarımızı geçmiş zamanda başka bir mekanda anlatmak da açık biçim performansımızın Brecht’ten aldığı ‘tarihselleştirme’ kavramıyla açıklanabilir.



Bu oyunu Çehov yazmadı. Başka bir yazarı da yok, yönetmeni de… Ama Çehov’un dünyası, karakterleri canlanıyor sahnede. Rusya soğuk… Sahne Çehov’un atmosferinde…

Ekip ve seyirci birlikte hazırlanıyor sahnede az sonra görecekleri doğaçlamaya. Bu hazırlıklar ve sahnelemelerden aklınızda kalan en ilginç olan şey ne?



Her oyun her defasında sonuna kadar ilginç ve herbiri ayrı bir deneyim. Seyircinin dikkati bir an bile dağılmıyor. Onlar da hikayenin kuruluşuna bizimle birlikte tanık oluyor. Sokaktan geçen bir sesin ya da herhangi bir dış etmenin yüz yıl öncede geçen bir hikayeye yedirilmesi de sıkça olan ilginç anlardan.



Bu tiyatro izleyicisi için nasıl bir deneyim?



Sadece bir kez izleyeceği bir Çehov oyunu. İzlediğiniz oyunu salon dışında hiçkimse bir kez daha izlemeyecek. İkinci kez geldiğinizde bambaşka bir hikayeye tanık olacaksınız. Tekrarı olmayan bir deneyim.



Çehov hem edebiyat hem de tiyatro için klasik bir yazar. Metinlerinin bu kadar canlı bir atmosferde günümüzle kuşkusuz kesişiyordur. Bu tür anlarda neler yaşanıyor?

Bir öyküyü anlatmıyor oyun. Ama Çehov’un dünyasının merkezinde olan sınıf ve kuşak çatışmalarının üstünden anlatılıyor. Oyunun bu yönüyle ilgili neler söylersiniz?





İki soruyu tek yanıtla toparlamaya çalışayım.

Hep o tür anların içindeyiz zaten. Sınıflar arası çelişkinin derinleştiği, dengelerin değiştişi bir zaman dilimi, iktidarın radikal bir şekilde el değiştirmesi, , baskıcı devlet yönetimi gibi konular maalesef sadece Çarlık Rusyası’nın gerçeği değil, bizim de gerçeğimiz. Ama karakterlerimiz neyse ki Çarı çok seven toprak sahipleri. Kendimizi değil, bilmediğimiz karakterlerin böylesi bir devirde neler yaşadığını oynamak ironik de bir dil yaratmamızı sağlıyor. Çehov da üst sınıflardan insanların hayatlarını işlediği hikayelerinin içinde ezilen sınıfların gerçeğini anlatmıştı.



Peki Çehov’un dünyasını, metinlerini bu disiplinle sahneye getirmeye hazırlamak kolay olmamıştır şüphesiz. Nasıl çalıştınız, hangi izleri takip ettiniz?



Kalede Viola Spolin, defansta Keith Johnstone, Metin And, Sevda Şener ve Carl Gustav Jung, orta sahada Boal, Brecht, Joseph Campbell ve İ. Hakkı Baltacıoğlu, ileride Ferhan Şensoy ve Anton Çehov’dan oluşan bir takımla çalıştık. Olay Rusya’da Geçiyor gibi bir projeyi gerçekleştirebilmek için doğaçlama hikaye yaratma tekniklerini ekip olarak içselleştirdikten sonra hedefteki yazarımızın eserlerini ve onlarla ilgili yazılmış kaynakları tarayarak, karakterlerimizi yaratacağımız evrenin temel dinamiklerini anlamaya çalıştık. Çehov’un eserlerinin yapısal özelliklerini ortaya çıkardıktan sonra, oluşan patikanın üzerinde birbirimize tutunarak, karakterlerimizi ve onların hikayelerini oluşturacak yolculuğa çıkıyoruz. Bu yolculukta oyunun ismini ve karakterlerimizi yaratmak için referans alacağımız yönelimleri seyirciden alıyoruz.





1.Uluslararası İstanbul Doğaçlama Tiyatro Festivali’nin ardından şimdi de 1. Uluslararası Hikaye Anlatıcılığı Festivali’ni düzenleyeceksiniz? Ne hikayeler var festivalde?



Doğaçlama Festivalimiz önümüzdeki Mayıs ayında dört yaşına girecek. Hikaye Anlatıcılığı Festivalimiz de uzun zamandır hayallerimizden biriydi. 2-6 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek festivalimizde beş oyun ve dört atölye gerçekleşecek. Bu yılın uluslararası konuklarından biri Hollanda’da 2014 yılının En İyi Hikaye Anlatıcısı Ödülü sahibi Sahand Sahebdivani. 3 Aralık 20:30’da ‘Speaker of Djinns’ isimli gösterisini gerçekleştirecek. Ayrıca perşembe akşamı da ‘Hikaye Anlatımı’ üzerine bir atölye yönetecek. Festival 2 Aralık’da Ferhat Büküş’ün Esrik isimli oyunuyla başlayacak. 5 Aralık cuma günü ise Esmeray ‘Kestirmeden Hikayeler’ oyunuyla Evrim Doğan ise ‘Ben Nereliyim’ oyunlarıyla festivalde yer alacaklar. 6 Aralık cumartesi akşamı gerçekleşecek bir İstanbulimpro projesi olan ‘Bir Zamanlar Kadın’ oyunuyla festival sona erecek. Ayrıca fetivalde Tolga Erdoğan, Mehmet İnan ve Özlem Balkan da birer atölye yönetecekler. Tüm oyunlar Kadıköy Terminal isimli sahnemizde gerçekleşecek. Destekçilermizden Bate Danşmanlık Merkezi de cuma günü gerçekleşecek Tolga Erdoğan’ın atölyesine ev sahipliği yapacak. www.istanbulimpro.com ya da www.kadıköyterminal.com adreslerinden iletişime geçmek mümkün.





Koray Tarhan

istanbulimpro

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder