BERLİN, İZMİR VE İSTANBUL DOĞAÇLAMA TİYATRO FESTİVALLERİ İZLENİMLERİ
Koray Tarhan
Doğaçlama
tiyatro bütün dünyada büyük bir hızla gelişiyor, yaygınlaşıyor. Bu gelişme ve yaygınlaşmada oyuncuların
birlikte performanslar sergiledikleri, bilgi ve deneyimlerini paylaştıkları
festivaller önemli lokomotifler.
Geçtiğimiz yıl bu lokomotiflerden üç tanesiyle, İstanbulimpro üyesi
doğaçlama oyuncusu olarak, seyahat etme şansı yakaladık.
Bahsedeceğimiz
ilk festival bu yıl onbirincisi düzenlenen Berlin Uluslararası Doğaçlama
Tiyatro Festivali. 23 Mart Cuma
günü başlayıp, 1 Nisan Pazar günü biten festivale 12 ülkeden 49 sanatçı katıldı
ve 6 ayrı sahnede toplam 32 doğaçlama oyun gerçekleştirildi.
Dünyanın
en önemli doğaçlama tiyatro festivallerinden biri olarak gösterilen festivali
düzenleyen ekip onbeşinci yılını deviren Die Gorillaz. Ekip Berlin’de göçmen nüfusun,
özellikle de Türklerin, kalabalık olduğu Kreuzberg bölgesinde faaliyet
gösteriyor. Salonlarının adı Ratibor Theater. Artık kullanılmayan, kentsel dönüşüm gibi projelerle rant
alanı haline gelmemiş eski bir fabrikanın bir kısmı tiyatroya
dönüştürülmüş. Pek de alışık
olmadığımız fakat ülkemiz dışında pek yaygın olan bir biçimde tiyatro yapısı. Sahne yüz küsür kişilik. Salonda sahneyi gören bir bar mevcut.
İsteyen bu bara ya da yakınındaki masalara ya da sahneyi karşıdan gören sıralı
sandalyelere oturabiliyor. Herkes
rahat, kimse yaptığı işi ulvileştirerek birbirine caka satmıyor, bunaltıcı
entelektüel ego yarışlarına rastlanmıyor.
‘Oyun’ tüm büyüsüyle herkesi sarmalıyor.
2004
yılında Zeynep Özyurt ile birlikte üçüncüsüne katılmış olduğumuz festival o
yıl her ikimiz için de yeni bir
okul olma özelliği taşıyordu. 2012
yılında katıldığımız onbirincisi için de söyleyeceğim söz aynı olacak; ilham
verici ve özgür bir öğrenme ve deneyim ortamı. Buna ek olarak her gece oyuncu ve seyircilerin birlikte
sohbet ettiği ve eğlendiği partiler de karnaval tanımını tamamlayan unsurlar.
Festivali
düzenleyen ekibin temel amacı çeşitli ülkelerden gelen doğaçlama sanatçılarıyla
farklı tiyatral formlarda ortak üretimler gerçekleştirmek ve bunu her gece
farklı sahnelerde seyircinin beğenisine sunmak. Bahsi geçen 32 gösteri, festival programında beş ayrı başlık
altında sınıflandırılmış. İlk grup
oyun biçimleri Improv Classic/ Klasik İmpro başlığı
altında, oyuncuların bireysel ya da ekip halinde yarıştığı eğlencesi bol
formatlar. İkinci grup oyun
biçimleri Festival Smash Hits/ Festivalin Ses Getirenleri başlığı altında toplanmış. İkinci gruptaki oyunlar uzun yıllardır
doğaçlama sahnesinde yer alan sanatçıların yer aldığı değişik formatlarda
deneysel ve eğlenceli oyunları barındırıyor. Üçüncü gruptakiler, Improv Differently/Başka Türlü
Doğaçlama başlığı altına alınmış deneysel
performanslar. Multimedya tabanlı, şaşırtıcı yaratıcılıklar barındıran,
disiplinler ve kültürler arası işler olarak tanımlanmış sekiz adet performans
bu başlık altında yer alıyor.
Dördüncü grupta toplanan performansların özelliği adından rahatlıkla
anlaşılıyor; Song and Sound/ Şarkı ve Ses. Oynamanın yanında müzik, şarkı ve dans
doğaçlamalarıyla oyuncular için gerçek bir meydan okuma, seyirciler içinse
büyük eğlence sunan üç adet performans. Beşinci ve son performans grubu; Showcase/Vitrin olarak isimlendirilmiş. Bu grupta sergilenen performanslar, davet
edilen ekiplerin özgün formatlarında sergiledikleri ya da iki kültür
karşılaşması olarak sergilenen
peformansları içeriyor.
İstanbulimpro olarak davet edildiğimiz bu festivalde üyelerimizin yer
aldığı diğer performansların yanında bu başlık altında iki performans
sergiledik. İlki özgün formatımız
olan Ne Ala Temaşa, diğeri ise evsahibi toplluluk
Die Gorillaz ile birlikte Türk-Alman Buluşması’nda
sergilediğimiz ortak performanstı.
Festival programında yer alan Ne Ala Temaşa oyunumuz ile ilgili yazılan
metin hem ekibimizin festivale nasıl davet edildiği hem de formatımızın nasıl
algılandığı ile ilgili ipuçlarını vermesi açısından önemli. Programda İstanbulimpro’nun Ne Ala
Temaşa oyunu ile ilgili yazılmış metin şöyle:
‘Üyelerinden bazılarının dokuz yıl önce ilk kez
festivalimize katılmış olan ekibi, İstanbul ve Chicago’da izledik ve
gösterdikleri harikulade gelişim karşısında hayrete düştük. Bol müzik ve fiziksel oyunculuk dolu
gösterilerini Türkçe oynadıklarında dahi herkes kolaylıkla anlayabiliyor. Geleneksel Türk formatlarını doğaçlama
tiyatronun içine adapte eden topluluk bu formatları kendi özgün üsluplarıyla
sahneliyor.’
Yıllardır
Türkiye kökenlilerin yaşadığı bölgede tiyatro yapan ancak çok az sayıda Türk
izleyiciye ulaşabilen ekip için İstanbulimpro’nun misyonlarından biri festival
ve doğaçlama tiyatroya Türkçe konuşan izleyicinin ilgisini çekmekti. Bunun için festival tanıtımı dışında, başka hiçbir topluluk için
yapılmayan, bir tanıtım çalışması yürütüldü. Berlin’deki çeşitli noktalara festival afişleri dışında
İstanbulimpro afişleri asıldı, radyo röportajları ayarlandı ve sosyal medyada
duyurular yapıldı. Sonuç gerçekten
etkileyiciydi. Türkiye’de bile
yanyana gelmesi zor olan sosyal gruplar Berlin’de bir tiyatro salonunda yanyana
oturarak kendi kültürlerinin evrensel karnaval içinde yarattığı eğlenceye tanık
oldular. Çoğunluğu kadın olan Türk
izleyiciler, tiyatro binasını hep gördüklerini ama hiç içeri girmediklerini,
bizim orada olmamızın kendileri için bir vesile olduğunu ifade ettiler.
Festival,
organizasyon anlamında
kusursuzdu. Tüm sanatçılar tiyatro
binasının yakınında Die Fabrik isimli hostelde konakladı. Bu sayede ortak bir
amaç için dünyanın dört bir yanından gelen sanatçılar on gün boyunca evrensel
bir kumpanyanın üyeleri gibi yaşadı.
Birinci gün tüm oyuncular büyük bir yoga salonunda toplandı. Burada festival kimlikleri, çalışma
programı, şehir haritası, haftalık metro kartı, not defteri, tişort, kalem gibi
malzemeler dağıtıldı, tanışıldı.
Daha sonra herkesten festival programı içinde hangi oyunlarda yer almak
istediklerini bir kağıda yazmaları istendi. Ertesi gün hepimiz hangi oyunlarda kimlerle oynayacağımızi
öğrendik. Ardından büyük bir
çemberde fiziksel ve algısal ısınma çalışmaları yapıldı. Bir saatin sonunda herkes büyük bir
takım haline gelmişti.
İlk
akşam Heimathafen isimli sahnede büyük bir açılış gösterisi gerçekleşti. Bu gösteride ekipler ve bireysel olarak
katılan oyuncular kendi doğaçlama oyunlarından örnekler oynayarak festival
seyircisiyle tanıştı.
İkinci
günden itibaren her gün, akşam oynanacak formatlar üzerine ekip çalışmaları ve
akşamında gösteriler, ardından oyun sonrası partileriyle yoğun bir program
başladı. Festivalde dikkat çeken şeylerden biri de oyun programı dışında
sanatçılara sunulan aktivitelerdi.
Bu aktivitelerden iki tanesinin, festivalin içeriğini oluşturan
doğaçlama tiyatro pratiğine dair çok iyi ipuçları verdiğine inanıyorum. İlk bahsetmek istediğim Berlin
Filarmoni Orkestrası sanatçılarının verdiği bir halk konseri. Her Pazar saat 13:00’da başlayan
konser, salon yerine fuayede gerçekleşiyor. Görevliler, gayet büyük olan fuaye için, belli sayede
davetiye kuponunu sabahın erken saatlerinden itibaren kapıya gelenlere
dağıtıyor. Konser ücretsiz, ancak
erken giderek yer bulabiliyorsunuz.
Biz de konserden epey önce fuayede yerimizi aldık. Her sınıf ve yaştan insanın
merdivenlerde, yerlerde oturarak konserin başlamasını beklemesi hiç de alışık
olduğum bir görüntü değildi açıkçası.
Muhteşem bir konser sonrası dağılan seyircilerin arasında solunum
makinesine bağlı bir hasta, henüz yaşını doldurmamış bebekler, tekerlekli
sandalyede yaşlılar, öpüşen eli çiçekli sevgililer, yeniyetmeler, aileler,
turistler birbirine karışıyordu.
Sanat, bilet fiyatının seçkinciliğini aşarak seyircisiyle buluştu. Konserde çalınan parçaların listesi her
tür zevki tatmin edecek ve keşfe çıkaracak şekildeydi.
Bahsetmek
istediğim ikinci etkinlikse Doğu ve Batı Berlin bölgelerini kapsayan Graffiti
turu. Sokakta yürüyen dikkatsiz
gözlerin leke olarak algılayabileceği bir sanat üzerine doktora tezi hazırlayan
bir rehber eşliğinde iki saat kadar yürüdük. Tur sonunda graffiti sanatının doğaçlama tiyatro ile olan
bağlantısını fark etmek heyecan verici oldu. Çok sevenleri ve nefret edenlerinin olduğu graffiti sanatı
duvarlarda, yerlerde kısa zaman sonra kaybolup gitme gerçekliğiyle kendini var
ediyor. Doğaçlama Tiyatroda ise
yazılmamış, bir daha aynı şekilde oynanması mümkün olmayan sahneler, oyuncuların
ve o anda onların sanatına ortak olan seyircilerin biraz sonra oyun alanını
terkedecekleri gerçekliği ile bir an görünüp kayboluyorlar. Kullandığı
malzemeler ve üretim süreci graffitiyi kendine özgü görsel bir sanat haline
getiriyor. Bir kere graffiti
yazarı hızlı olmak zorunda. Aksaklıklara ve kısıtlı malzemeye karşı her zaman hazırlıklı
olmalı. Ortaya çıktığı yer sokak
olduğu için tekinsiz ve sinir bozucu şekilde politik olabiliyor. Çok kötü örneklerine rastlanabileceği
gibi, Van Gogh heyecanı yaratanları da var. Kimi zaman bir çetenin imzasıyla kimi zaman da tarihi,
politik olaylar ya da fikirler üzerine ezber bozan işlerle karşılaşmak
mümkün. Temel çıkış noktası graffiti
yazarının ‘ben bir zamanlar buradaydım’ı ifade
etmesi. Doğaçlama tiyatro pratiği
içinde de yaptıklarınızın ‘yok olup gitmesine’ kendinizi alıştırmalısınız. Her çıkan güzel sahneyi yazıp tekrar
oynamak isteği sizi bambaşka bir sürece sokar. Hep yeni sahnelerin peşinde olmak bir kader. Hızlı, fakat acele etmeden temel
malzemeniz oyuncu arkadaşlarınıza tüm dikkatinizi vermelisiniz. Biranlık dalgınlık ve iletişim
kopukluğu, altın değerinde sahnelerin heba olmasına neden olabilir. Her an tetikte olmalısınız. Birikiminiz ve yaşam perspektifiniz
ölçüsünde politik fikirlerinizi estetik bir şekilde ortaya koymanız işten bile
değil. Hatta bu estetik,
oyuncuların tiyatro biçimleri konusundaki bilgisi doğrultusunda çok farklı
biçimlerde ortaya çıkabilir.
Graffiti ve doğaçlama tiyatro karşılaştırmasını burada kesiyorum. Şimdilik bu kadar.
Berlin Duvarı üstünde graffitiler, Kreuzberg
Berlin Duvarı üstünde graffitiler, Kreuzberg
2012 yılının Nisan ayında İzmir’de Oyun Hamuru topluluğu ve Ege
Üniversitesi işbirliğiyle 1. İzmir Ulusal Tiyatro Sporu ve Doğaçlama Tiyatro
Festivali düzenlendi. Dört gün
süren festivalde üniversite öğrencilerinin sunduğu doğaçlamalardan oluşturulmuş
oyunun yanında, Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden gelen doğaçlama topluluk
üyelerinin karma kadrolarla gerçekleştirdiği doğaçlama gösteriler yer aldı.
Ekipler ilk olarak kendi dağarcıklarında olan oyun formatlarını diğer ekiplerle paylaşarak bir tanışma gösterisi sundular. Daha sonra beş oyuncunun ayrı ayrı hikayeler kurarak
oluşturduğu ‘Yönetmen’in Seçimi’ formatı
oynandı. Oyunda hikayeler sırayla
elendi ve sadece bir yönetmenin hikayesi sonlandırıldı. Festival ‘Festival’in Elemanı’ isimli ‘en iyi doğaçlama oyuncusunun’ arandığı müsabakalı formatla son
buldu.
Gösterilerin yanında aynı zamanda atölye çalışmalarıyla hem ekipler hem
de doğaçlamaya meraklı gençler birlikte öğrenme ve üretme sürecini paylaşmış
oldular. Festivalin en önemli
noktalarından biri de Erdem Erem’in öncülüğünde festival katılımcısı tüm
oyuncuların katıldığı bir toplantıda doğaçlama tiyatronun geliştirilmesine dair
fikirlerin paylaşıldığı toplantıydı.
Ayrıca festival organizatörlerinin değişik fikirlere açık oluşu, festivalin
ortak ürün olmasının yolunu açtığı için takdiri hakediyordu.
16-20 Mayıs tarihleri arasında ise İstanbulimpro ve Akla Ziyan
Oyuncular Topluluğu güçlerini ve deneyimlerini birleştirerek 1. Uluslararası
İstanbul Doğaçlama Tiyatro Festivali’nin organizasyonunu
gerçekleştirdiler. Doğaçlama
sahnesi Beyoğlu Terminal’de gerçekleşen festivale Amerika, Almanya ve
İtalya’dan oyuncuların yanında Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden doğaçlama
toplulukları katıldı. Beş gün
süren festivalde otuzun üzerinde doğaçlama oyuncusu altı farklı formatta
gösteri sunarken, uluslararası sanatçılar tarafından doğaçlamaya farklı
açılardan bakan dört atölye çalışması gerçekleştirildi.
1. Uluslararası İstanbul Doğaçlama Tiyatro Festivali
Festival programında yer alan oyunlar sırasıyla şöyleydi. Festival oyuncularını sahne üzerinde
ısındıran Karışık Tabak. Milano’dan gelen Piccola Compagnia dell'Istinto üyesi üç oyuncunun
sergilediği İtalyan tarzı Spaghetti Improv ki bu oyunda İtalyanlardan ilk perdede commedia dell’arte tarzı
doğaçlama oyun, ikinci perdede ise Del Close’un yetmişli yıllarda ortaya
çıkardığı efsanevi Harold formatının
İtalyan sosuyla lezzetlendirilmiş hali uluslararası bir kadro tarafından
oynandı. Müzikal oyunlardan oluşan Impro Kabare. İzmir festivalinde
ulusal kadro tarafından oynanan Yönetmenin Seçimi uluslararası kadroyla oynandı. Son olarak İstanbulimpro ürünü olan özgün format Bir
Zamanlar’ın ilk perdesinde ulusal, ikinci
perdesinde uluslararası kadrolar yer aldı.
Festival programında yer alan atölyeler ise şöyle
sıralanabilir; Curtis Erhart
tarafından yönetilen, ‘Annoyance Tarzı Doğaçlama’, Davide Arcuri’nin yönettiği
‘Doğaçlama Karakter Yaratımı’, Jstar tarafından yönetilen ‘Üç Adım Ötede,
Doğaçlama Sahne Kurmada İpuçları ve Mandy Butler’ın yönettiği ‘Doğaçlamada
Bağlantı Yaratma’.
Bir köklü ve iki çiçeği burnunda festival. Ancak yaşanan karnaval havası
aynı. Herkes birarada. Sahne üzerinde birbirleriyle güç
ilişkilerine girmeden sanatı ortak üretim haline getiren oyuncular. Oyunlara büyük bir enerjiyle katılan,
belirleyen, müdahale eden, eğlenen; seyirci, katılımcı, misafir ya da adına ne
dersek diyelim salonları dolduran insanlar. Özgür sanatsal üretimi destekleyenler, festivallerin
gerçekleşmesine hiçbir çıkar gözetmeden yardım edenler, oyuncuların
konaklamaları için evlerini açanlar, yemeklerini paylaşanlar, dans edenler,
arkadaş olanlar, sohbet edenler, kavga gürültü olmadan da iletişim
kurulabileceğini, eğlenilebileceğini gösteren herkes.
Mardi Gras Karnavalı
Mardi Gras Karnavalı
Karnavallar dünyanın birçok yerinde görülse de her
karnaval bulunduğu yerin geleneklerini, mitolojisini, inancını, eğlenme tarzını
barındırır. Bu yüzden her karnaval
özgündür. Ancak aynı zamanda
karnavallar yarattıkları birlik duygusu ve özgürlük havası ile
ötekileştirmeleri ortadan kaldırdıkları için evrensel olma potansiyelini
taşırlar. Bu festivallerde tam da
karnaval hissini evrensel boyutta yaşamak mümkün. Doğaçlama tiyatro ve farklı disiplinlerde doğaçlamanın
kullanımının bütün dünyada hızla gelişme göstermesi de bunu
kanıtlamaktadır. Bu seküler ritüeller,
oyuncu ya da seyirci olsun, herkeste evrensel bir etik oluşmasına büyük katkı
sağlamakta. Doğaçlama bize
birlikte olmayı, dinlemeyi, kabul etme ve katkı sağlamayı, yardımcı olmayı
öğretmekte.
Doğaçlama festivalleri buluşturdukları evrensel
kadrolar sayesinde yeryüzünde ırkçılık ya da dinsel savaşlar gibi hastalıkların
ortadan kalkması ya da semptomlarının azaltılmasına büyük katkı
sağlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder