-AMED
DENEYİMİ-
mart
2015
İkibinonbeş
yılının Mart ayında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir
Tiyatrosu'nun çağrısıyla Diyarbakır'a gittim. (Yazının bundan
sonrasında orada yaşayan arkadaşlarımın söylediği gibi
Diyarbakır yerine Amed'i kullanacağım. Bu durum umarım yazıya
karşı önyargı beslemenize neden olmaz). Amacımız Amed'de
Kürtçe bir doğaçlama performans grubu oluşturmaktı. On günlük
bir çalışma takvimi öngördük. En fazla onaltı kişiyle
çalışmayı planlamış olmamıza karşın çalışmanın ilk beş
gününde otuzun üzerinde katılımcıyla çalışmaları yürüttük.
Atölyenin gerçekleşeceğini öğrenen Amed'deki diğer tiyatro
topluluklarından oyuncular da çalışmaya katılmak üzere kültür
merkezine gelmişlerdi. Hiçkimseyi dışlamadan çalışmalara
başladık. Kalabalık grup oyunları, zihin-beden ısınma ve denge
uygulamaları ve temel doğaçlama çalışmalarından sonra
gösteriye hazırlık aşamasına geldik. Öngördüğümüz zaman
aralığı için otuz kişi fazla olacağından son beş gün
çalışmanın sonunda yapmayı planladığımız doğaçlama
gösteride yer alacak Şehir Tiyatrosu oyuncularıyla devam etmek
üzere katılımcı sayısını kısıtlamamız gerekti. Diğer
topluluklardan bazı arkadaşları deneyimlerini kendi ekipleriyle
paylaşabilmeleri amacıyla grupta tuttuk. Üzücü ama gerekli bu
müdahaleden sonra yaptığımız çalışmaların sonunda,
duyurusunu yapmış olduğumuz gösteriyi gerçekleştirdik. Tıklım
tıklım bir salonda baştan sona Kürtçe gerçekleşen doğaçlama
gösteride sunumu yapan ve yönelimleri alan birtek ben Kürtçe
bilmiyordum. Seyircinin tepkisinden ve oyuncuların enerjilerinden
iyi bir iş çıkartabildiğimizi görmek hepimizi mutlu etti. Ekip
hemen ertesi hafta doğaçlama gösterilerini rutin olarak
gerçekleştirmeye devam etti.
Her
doğaçlama atölye çalışma süreci, yapılan işin doğası
itibariyle özeldir. Ancak Amed'de yapılan çalışmanın
diğerlerinin içinde özel bir konumu oldu. Bir önceki yıl
Batman'daki (ki bu da İluh'tur oradakilerce) tiyatro festivalinde
geçekleştirdiğimiz dört günlük çalışma ve gösteride aslında
bölgede nasıl çalışmalar yapılabileceğine dair kuvvetli bir
öngörüye sahiptim. Gençlikleri veya çocuklukları doksanlı
yılların kirli savaş ortamında geçmiş, yasaklı bir dille
konuşmayı ve sanatı öğrenmiş insanlarla doğaçlama çalışma
yapmanın ve bilinçdışını kurcalamanın çok özel bir deneyim
olduğunu söylemeliyim. Çalışmayla ilgili kişisel kanaatlerimi
ve deneyimlerimi yazının sonunda Bir Şehri Özlemek alt başlığına
erteleyerek, okuyucuyu atölye sürecini ve gösteriyi deneyimlemiş
olan oyuncuların sözleriyle başbaşa bırakmak istiyorum.
Atölye
sonunda gerçekleştirdiğimiz gösterinin ertesi gününde
oyuncularla kısa bir röportaj gerçekleştirdik. Onlardan atölye
ve gösteri sürecini değerlendirmelerini istediğimizde
konuşmalarının video kaydını aldık ve deşifre ettik. Zaman
engeli nedeniyle bazı oyuncular bu söyleşi kısmına maalesef
katılamadı ama çalışmanın katılımcılar tarafından nasıl
algılandığı ve anlamlandırıldığına dair genel bir çerçeve
çizmemizi sağlayacak sayıya ulaştığımızı düşünüyorum.
On iki oyuncu ve çalışmayı dışarıdan gözlemleme fırsatı
bulmuş Şehir Tiyatrosu Genel Sanat yönetmeniyle yapılan röportaj
kayıtlarında doğaçlama sanatıyla ilgili önemli bulduğumuz
kısımları italik olarak belirttik. Oyuncuların sözlerini
konuşma dilinden yazıya geçirirken, anlam kayması oluşmamasına
dikkat ederek, ufak müdahalelerde bulunmak zorunda kaldık.
Vural Tantekin |
VURAL:
Vural
Tantekin ben. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu
oyuncularındanım. Siz Koray Tarhan hocayla 10 günlük bir atölye
yaptık. Siz de biliyorsunuz. Ya aslında başlarken ben çok
kaygılıydım hani ne yapabiliriz, nasıl yürüyecek, kendimizi ne
kadar katabileceğiz diye. Ya kaygılarım boşa cıktı. Çalışmanın
sıcaklığı, çalışmanın hani yorgunluk alıcı - yorulduk ama-
yorgunluk alıcı bir tarafı vardı. Bir enerji verdi. O enerjiden
sonra ya evet dedim biz bence birşeyler yapacağız. Hani bir de
yılların getirdiği bir beraberlik vardı ekipte, o da bir
avantajdı aslında bizim için, birbirimizi tanımamız da avantajdı
ama bu
çalışmadan sonra herkesin birbirine karşı güveni çok daha
farklı bir boyut aldı. Hem sahne üzeri ekip performansı
anlamında, hem ilişki anlamında.
Ben kendi adıma sunu soyleyebilirim bana çok şey kattı. Hem
tiyatro dışında senaryo yazıyorum. Yazarken
daha farklı düşünebilme , daha farklı bakabilme , alternatifleri
daha cok çoğaltabilme gibi şeyler için bana çok yardımcı
olacağına inananıyorum.
Sahne üzerinde de size de sık sık söylediğim gibi tiyatronun
temeline dinamit koydunuz.
Yani bundan sonra dekorlu kostümlü repertuvar oyunlarını nasıl
oynayacağız bilmiyorum. İster istemez kafa şeye gidecek,
doğaçlamaya gidecek. Yani buraya da bir şey sıkıştırsak mı
gibisinden falan ama Allah yardım etsin yönetmenlerle işimiz cok
zor. Bu kadar.
Gula Özalp Ulusoy |
GULE:
Adım
Gule Ozalp Ulusoy. 18 yıldır Kürtçe tiyatro yapıyorum. Daha
once mezopotamya Kültür Merkezinde Tiyatro calısmalarıma
başlamıştım. 2008 den beri Diyarbakır Sehir Tiyatrosuyla
beraber Kürtçe Tiyatro yapıyoruz. İlk defa Şehir Tiyatrosu
olarak böyle bir çalışma yaptık. Daha önce de doğaçlama
çalışmaları yapıyorduk ama Şehir Tiyatrosu ekibi olarak ilk
defa böyle bir çalısma yaptık. İlk defa böyle bir atölyede
yer aldım. Bu atölye çok sey kazandırdı bana. Kendi
egolarımı törpülemeyi öncelikle bana öğretti. Ego nasıl
törpülenir, beyin nasıl çalıştırılır bir şeyi yani... beyni
birkaç yonlü kullanmayı en azından onu öğrendim. Komün
calışmanın ne kadar faydalı, ne kadar enerji dolu, ne kadar
verimli olduğunu kendim gördüm. Daha once bu atölyeden önce
hiçbir zaman boyle bakmıyorduk. Her oyunda kendimizi öne sürmeye
çalışıyorduk, kendi egolarımızı göstermeye çalışıyorduk.
Ama bu çalışmada hep arkadaşımı düşünerek arkadaşıma nasıl
olumlu bir öneri , olumlu bir oyun, olumlu birşeyde bulunabilirim
ki arkadaşım bundan faydalanır da birseyler üretir hep bunları
düşündüm. Artı
bu atölyede şunu farkettim; kendi
ana dilimi kendi Tiyatro dilimi Kürtce yaptığım halde günlük
yaşamda ana dilimi kullanmamamın
eksikliğini
çok hissettim. Bunun önemini farkettim. Bu atölyeden sonra
kendime program çıkaracağım, mesela Kürtçe kitaplarımızı
hikayelerimizi romanlarımızı okumaya başlayacağım. Daha önce
okuduk ama ara sıra böyle ihtiyaç temelinde. Ama artık öyle
değil, nasıl ki günlük Türkçe kitapları okuyoruz, romanlar,
hikayeler, artık Kurmançi benim hayatımın bir parçası olacak ki
ben bu işi yapacaksam kendi dilimi geliştirmem lazım çünkü
kendi dilinle o özgüveni yaşıyorsun yani. Bir kaç örneğini de
gördük, arkadaşlarımda kendine güvenen sahnede kendini
gösteriyordu. Çünkü alıp götürüyordu yani. O yuzden dil çok
onemli, Doğaçlama Tiyatroda komün çalışmak çok önemli, onu
farkettim bu çalışmada.
Size de emeğinizden dolayı çok teşekkür ediyorum. Çok sağolun
bu bilgilerinizi cimri davranmayıp da bizimle paylaştığınız
için. Çok teşekkürler.
Elvan Koçer |
ELVAN:
Merhaba
adım Elvan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu
oyuncusuyum. Atölye süreci bir kere çok eğlenceliydi, zamanın
nasıl geçtiğini anlamıyordum. İlk şeyi farkettim, hani, sürekli
öğrenmeye çalıştığımız şey, doğaçlamada aslında, önceden
tasarlanmamış bir şey ya hani doğaçlama, ilk
akla gelen şeyi yapınca daha yaratıcı olunduğunu farkettim.
Kesinlikle
yaratıcılık orada çıkıyormuş.
Ama her seferinde provalar döneminde şey vardı bende sürekli;
her
ne kadar düşünmeyeceğim, kurmayacağım desem de kafamda, kendimi
sürekli bir sonraki cümleyi düşünürken buluyordum. Onu bulmaya
çalışırken yakalıyordum. Sonra oyunda, seyirciyle karşı
karşıya gelince herşey kopuyor, siliniyor ve düşünemiyorsun,
istesen de düşünemiyorsun sünra söyleyeceğin şey. Asıl
yaratıcılık orada çıkıyor. Onu farkettim ve provadan daha
rahat, aksine o heyecanla panik olmak yerine, daha rahat olduğumu
hissettim. Daha güzel cümleler kurabiliyorum. Kürtçeye ne kadar
hakim olduğumu farkettim. Günlük yaşantıda bile kendimi Kürtçe
ifade edemem, çok dile hakim değilim dememe rağmen, sahne dilimin
evet aslında bu olduğunu ve kendimi daha iyi ifade edebildiğimi
farkettim. Aslında iki kelime de olsa hani asıl iş orada değilmiş,
dili iyi bilmekle alakalı değilmiş.
Sonra şeyi farkettim. Başıma dün gelen birşeyi anlatacağım.
Oyun günü sabah bankaya gittim. İşlem yapacağım. İki tane
gişe aynı anda yandı. Benimle birlikte başka bir müşteri de
geldi. Gişe memurları kafaları önlerinde, bakmıyorlar hiç
karşıya, böyle böyle çalışıyorlar. Soru soruyorlar sadece.
Sonra ben dedim ki; 'pasaport harcı yatıracağım' dedim. Diğer
gişe memuru bana cevap verdi bana; 'kaç yıllık' diye. Ben böyle
bir döndüm, ona cevap verecek gibi oldum. Sonra kendime dedim;
'buradan bir oyun çıkar'. Doğaçlama bir oyun çıkabilir.
Sürekli dışarıdaki yaşantımda da her an her yerde her şeyi bir
oyuna çevirme, bir doğaçlama yapmaya başladığımı farkettim.
Çok enteresan bir şey daha oldu. Normalde prömiyerlerde oyundan
bir gün önce, iki gün önce stres yaparsınız, heyecanlanırsınız,
uyuyamazsınız. Aksine bende oyundan sonra... Hani oyun bitti
rahatladık, tamam güzel geçti. Rahatlamam gerekirken, bir şeyler
oldu böyle kafa gitti. Uyuyamıyorum, sabah erken uyandım, hala
heyecanlıyım, yani heyecanımı yenemiyorum. Şu saate kadar da
öyle hala mesela dünkü gösteri aklımda. Yaptıklarım
söylediklerim. Öyle..
Ben
teşekkür ediyorum. Koray hocam iyiki de geldiniz, iyiki de sizinle
tanıştık. İyiki de sizinle çalıştım.
Bora Çelik |
BORA:
Bora
ben, Bora Çelik. Şehir Tiyatrosunda oyuncuyum. Aslında ilk
başladığımız zamanda, bir heyecan vardı bir beklentim de vardı.
Yani nasıl olduğunu çok merak ediyordum. Özellikle atölye
sürecinden verim alıp alamayacağımı kendimce sorguluyordum. Ana
dilim Zazaki olmasına rağmen, Kurmançinin işte, Kürtçenin
Kurmançi lehçesiyle daha çok oyunlarımızı yapıyoruz. Son üç
dört yıldır aslında ben Kurmançiyle biraz daha ilerleme
katettim. O da hani, gözümde sürekli şey, hani hep bir acaba
diye soru işareti kafamda vardı. Yani yeterli miyim? Nereye kadar
götürebilirim diye. Bu
atölye çalışmasında biraz onu kırdım açıkçası yani hani,
aslında o belli başlı kalıpların dışına aldı beni bu
çalışma. Kendimle yüzleştiğim zaman aslında çok fazla böyle
büyütülecek, devasa bir sorun olmadığını, bunun üzerine
gidersem daha da ilerleme kat edeceğimi gördüm bu çalışmayla
beraber. Gün içerisinde örneğin, etrafımızda olup biten bir
sürü eylem varken bunlara çok fazla dikkat etmediğimi hissettim.
Bu çalışmada onu gördüm. Özellikle seyirci karşısına
çıktığım zaman seyircinin işte, bir meslekle ilgili söylediği
bir şey, beni direk o mesleği düşündürtüyordu. Örneğin, bir
berberle ilgili bir meslek söylendiği zaman, mesle berber olsun
dendiği zaman, ben hemen sahnede berber napıyordu falan diye
düşünmeye başladım.
Dünkü çalışmadan sonra özellikle yani şimdi bir yere gittiğim
zaman veya çevremde Bir şey gördüğüm zaman o meslek dalıyla
ilgili daha bir gözlem yapma ihtiyacı ve isteği doğdu bende.
Bunun bana kattığı çok şey oldu. Dil
konusunda da özellikle, beni daha bir cesaretlendirdi açıkçası
yani. Kurmanciyi daha bir, aslında alt yapımın olduğunu, benim
bunu görmediğimi veya ne bileyim, kabullenmediğimi, hep bir
eksikliğimin olduğunu hissediyordum. Bu bendeki bütün o algıyı
paramparça etti, kırdı yani.
Şu an, örneğin çok basit, onüç tane oyun oynadık. Bu onüç
oyunda da yani çıkıp bir şeyler yapabileceğime inanıyorum.
Yani bu bende o inancı sağladı. Çok verimli bir çalışma oldu
bu benim için. Gerçekten de hayatımda böyle, önemli virajlardan
biri yani. Bu yolda da ilerlemeye devam edeceğim, arkadaşlarla da
yapacağız bunu.
Bir de hani tiyatroya biraz daha farklı bir bakış açısı yarattı
bende. Klasik oyuncu triplerinden, klasik oyuncu tarzlarının
dışına sürükledi. Bu da hani işte gerçekten de o izleyiciyle
olan iletişimimizde de bize çok faydası oldu. Örneğin aralarda
bugün konuştuk da, kulise geçmektense izleyiciyle bir direkt
temasa geçmek, izleyicinin o anki duygusunun ne olduğunu veya işte
aslında bizim öyle çok büyüleyici insanlar olmadığımızı,
bizim de onlarla aynı ete aynı kana sahip olduğumuzu gösterdi.
İzleyicinin de hani o sıcaklığının bize geçmiş olması bizi
daha cesaretlendirdi açıkçası.
Böyle bir çalışma oldu, çok verim aldım. Umarım bundan sonra
devam eder ve yeni yeni şeyler yaparız öyle ümid ediyorum.
Berrin Çelik |
BERRİN:
Berrin
Çelik ben, Şehir Tiyatrosu oyuncusuyum. Atölyeye başlarken şey
dediler, tüm tiyatroyla ilgilenenler; Şehir Tiyatrosu ve dışarıdaki
oyunculara açık olacak dendi. Dört yıl okulda doğaçlama
eğitimi almıştım ama merak da ettim hani. Ne oluyor, ne bitiyor.
Bu gösteri olur mu olmaz mı düşünmeden başladım işte ben de.
Atölyeye geldim. Ben aslında kendimi farkettim. Özellikle Koray
Hocanın benim solak olmam üzerine (tespiti)... Yani o kafa
karışıklığımın sebebini... Bazı yerlerde çok yetersiz
olduğumu farkettim, bazı yapılan çalışmalarda kendimi çok iyi
hissettim. Kendimle yüzleştim yani. Tüm samimiyetimle
söylüyorum. Ekiple yeniden bir araya geldim, beni en çok mutlu
eden şey o oldu. Bir arada birşeyler yaptık, öğrencilerim de
vardı. Benim için muhteşem bir deneyimdi. Hem
biryerde ustalar var biryerde çıraklar var, bir yerde aradakiler
var, biryerde ilk defa tiyatroyla ilgili çalışanlar vardı. O
muhteşem bir devinimdi, enerjiydi.
Ve şey, hepsinden çok keyif aldım. Kendime
güvenim yeniden geldi, en önemlisi.
Tam böyle kendimi kötü hissetmişken, bazen yok artık pes etmek
gerekiyormuş, bırakmak gerekiyormuş derken; aa birlikte birşeyler
değişiyormuş, birlikteyken farklı da olsa o birliktelik
birşeyleri dönüştürüyormuş. Yeniden bu şansı sizin
sayenizde buldum. Gösteride hepimizin kalbi duruyordu böyle. İlk
kez böyle Bir şey yapıyorum ben de. Tamam hani okulda doğaçlama
falan yaptık ama ilk kez böyle seyirci karşısında... hani ne
oynayacağımı bilmiyorum, her an çuvallayabilirim. Öyle aralar
da oldu zaten. Ama çok keyifliydi. Bir
kere, oyuncuyla, sahneyle seyirci ilişkisini ilk kez hissettim. Her
ne kadar alkışla onun canlı bir şey olduğunu biliyorsun ama,
birebir onlarlaydım yani. Ne onların üstündeydim, ne de
aşağıdaydım, eşittik. Karşılıklı beraber alıp veriyoruz.
Sokaktasın, mahalledesin ya da kadınlarla, arkadaşlarla evde
oturuyorsun ya böyle sohbet gibiydi.
Muhteşem bir deneyimdi. Ve şunu farkettim; ben bu doğaçlama
işini sahnedeki tekstten, klasik oyunculuk yaklaşımlarından daha
da verimli ve şey buldum. Oyuncu olarak kendi açımdan hem de
seyirci açısından. Ve karar verdim bundan sonra hep bu işi
yapacağım ben. Özellikle Koray Hocaya çok teşekkür ediyorum.
Yani benim hayatımda bir şans daha varmış, bunun bana verdi.
Hayatımda ilk kez, bunu da itiraf ediyorum, böyle bir sanatçı,
oyuncu görüyorum. Gerçekten böyle, bakıyor, herkesi görüyor,
ne var ne yok ve gerçekten bütünlük denilen şey o, kuantumdaki
var ya hani o parçalar dinamiktir ama bütünlüğün içerisinde
daha anlamlı hale gelir. Bütünlük, önemli olan onun olduğunu
pratikle gördüm. Şey beni çok mutlu etti, sahnedeyken
şunu gördüm; başrol yok.
En
iyisi yok, en kötüsü de yok.
Herkes biryerde iyiyken biryerde kötüydü. Çok denge vardı
yani. Gerçekten evren gibiydi. Küçücük birşeyin bile, kocaman
birşeyin bile, oyuncunun, seyircinin... benim için muhteşem bir
deneyimdi. Ve böyle şey 'aaa sanatta etki oluyormuş yani' böyle
öğretmek yerine, birebir tiyatroyla ilgili, yapacağım işle
ilgili, beni böyle gerçekten netleştirdi. Ha bu iş böyle çok
daha keyifli, benim kimseye bir şey öğretecek haddim yokmuş, ben
ne kadar biliyormuşum onu fark ettim. Ve herşey karşılıklıymış.
İyi ki gelmişsiniz hayatıma yeniden nefes geldi.
Leyla Batgi |
LEYLA:
Ben
Leyla, on beş yıldır Şehir Tiyatrosunda oyuncuyum. İlk
duyduğumda atölyeyi, atölyeye gireceğim dedim. Çok yorgun
olduğum için oyunlarda olmayacağım, ama mümkün değil artık.
İlk başladığımızda hoşuma gitti, yani, rahattım rahatladım
biraz. En
azından, nasıl söyleyeyim, en azından atölyede şeyi öğrendim,
eşitliği, demokrasiyi hani tekrar hatırlama adına.
Sonra atölyedeki egzersizlerin bana ne kadar iyi geldiğini
öğrendim, çünkü rahatladım. Stresli bir sezon geçirdim, çünkü
oyun üzerine oyun, oyun üzerine oyun... hiç dinlenmeden hiç nefes
almadan. Bu onun üzerine gelmesi çok iyi oldu. Rahatladım ve
ondan sonra, doğaçlamalara geçtiğimizde bambaşka bir duyguydu.
O
her zaman yaptığımız oyunculuk, disiplin bilmem ne... onlar
altüst oldu.
Zaten sevmiyordum yani hep, oyunlarda hep keşke bu kadar disiplinli
olmasa, keşke ezber olmasa; ezber problemi olan bir oyuncuydum.
Bunları yaşadım ve mutlu oldum. En azından çıkacağım,
oynayacağım ve kurtulacağım. İsterse kötü olayım seyirci
karşısında. Çünkü bir artistomani hastalığı vardı
hepimizde. Seyirciyi
görmüyorduk bile. Kulise giriyorduk, giyinene kadar inene kadar
seyirci gitmiş. Ama bunda öyle olmadı. Seyirciyle içiçe,
seyirciyle gözgöze geldik. Bir çekingenliğimiz vardı. Daha bir
oyun oldu ama ben kırdım diyebilirim.
Rahatladım en azından. Bilmiyoum şimdi ne diyeceğimi
bilmiyorum. Mutlu bir süreçti. On günlük bir atölye beni
rahatlattı.
Kemal Ulusoy |
KEMAL:
Kemal
Ulusoy, Şehir Tiyatrosu oyuncusuyum. Daha önce İstanbul'da
Mezopotamya Kültür Merkezi'nde oyunculuk yapıyordum. Ondan da
önce 90'da KayDer'de oyunculuk yapıyordum. 7 yıldır buradayım.
Atölyeye başlamadan önce kendimin oyunculuk ve doğaçlamaya
ilişkin bağımı söylemek istiyorum. Doksanlı yıllarda öyle
hobi olarak başladığımda bile doğaçlamalar yapıyorduk. Hatta
doğaçlamalar sonucunda çıkardığımız bir perdelik oyun
oynamıştık. Köyseyirlik gibi, değil de, kız kaçırma üzerine
bir oyun oynamıştık 90 yılında. Ve MKM süreci var. 2008 yılına
kadar da ağırlıklı olarak yine perdelik oyunlar oynasak bile
metinli oyunlarda bile bazen doğaçlamalar yaparak karakterleri
çıkarırdık ve oyun dışında yine oyunculuk çalışması
yaparken doğaçlamalar yapardık ve bizim
için daha doğrusu benim ve grup için en çok rahatladığımız,
hem bedensel olarak hem ruhsal olarak, her türlü rahatladığımız
şey o doğaçlamalardı aslında.
Daha doğrusu bizde hani işin bir de siyasi yanı var yani. Yasaklı
bir tiyatro yapıyorduk. Kürtçe yapıyoruz ve bodrumda oyunculuk
çalışıyoruz. Kurumun baskın yapılma korkusu var. Belli
günlerde zaten periyodik olarak gelirlerdi. Kısacası
bu psikolojinin içerisinde o doğaçlamalar benim için terapiydi.
Ya da böyle travma olan durumlarda o doğaçlamalarla terapi
oluyorduk.
Ama hani böyle bir form, bir tarz üzerinde çalışma ilk defa
oluyor benim için. Hep isterdim ki böyle doğaçlamalarla oyunlar
yapmak. Buna benzer şeyler yaptık mesela ikibinli yıllardan sonra
köy seyirlik oyunlarından böyle oyunlar biraraya getirip... yine
kendimi en rahat en huzurlu hissettiğim yine onlardı. Çünkü
oralarda da yine doğaçlama aralıklar var, bir de yani belki
toplumun içinde geleneksel şeyler doğaçlamalarla çıkmış yani.
Köydeki tarımla ilgili sorunlardan çıkmış bir köy seyirlik
oyun veya başka kendi aralarındaki sorunlardan kaynaklı Bir şey
çıkmış mesela. Kısacası
perdelik(metinli) oyunlarda ezberlenen şeylerde, benim için ezberle
ezberle... o ikinci bir tekrarda benim için tekrardı. Bir hareket,
dinamik, bir arayış açısından bir şey ifade etmiyordu. Artık
bir yol açılmış, o açılan yolda yürü geri gel, yürü geri
gel. Yani ne yapsan bile onu seyirciye şey gibi geliyor bana; 'bak
biz bunu yapıyoruz, sen buna inanacaksın, bu böyledir.' yani
kandırıyoruz işin aslı. Kendimizi de kandırıyoruz, onları da
kandırıyoruz.
Zaten kişi olarak da ben hep şeye karşıyımdır, her
ne kadar öyle olsa da sistemimiz hani böyle, İtalyan sahne, perde,
seyirci bu tarafta, izleyici karanlıkta, biz aydınlıkta. Kuliste
hazırlanıyoruz onlar bilmiyor, başka kişiler geliyor sahne
üzerinde aydınlıkta birşeyle oynuyor, karanlıktakiler oturuyor
ondan sonra oyun bitiyor. Yani neredeyse karanlıkta gidiyorlar.
Orada bile ışık yanmadan onu görmüyorum. İletişim bağımız
yok. Bu benim her zaman aradaki duvarı yıkmaya çalıştım.
İletişim kurmaya çalıştım, içimde kalan birşeydi.
Yer yer oyunlarımızda küçük doğaçlamalar yapardık. İşte
MKM sürecinde. Ama bu benim açımdan, çok uzattım belki ama,
benim açımdan buraya gelmek bu tarzda bir şey yapmak, bundan önce
Forum Tiyatrosu da yaptık, o interaktif durum, izleyiciyle durumu
çözme meselesi, konuyu çözme meselesi bir nebze olsa olayı şey
yapıyordu. Ama o da biraz politik çerçevede kalıyordu.
İnteraktif kısmı da fazla olmuyordu. Yer yer çözemiyordu da
ekibi. Ama bu mesele benim için geçen seneden beri başlayan Bir
şey ve bir yıldan beri de benim en fazla heyecanla beklediğim
atölyelerden biriydi. Bir an önce olmasını istiyordum. Zorladık
ve bizim için ayların içinde en yoğun olan ay olsa bile olsun
diyordum, olsun diyorduk. Ve iyiki de yapmışızdır. Acaba nasıl
olacak? Acaba beklentim nasıl olacak? Her şeye rağmen benim
için böyle Bir şey öğrenmek bile benim için büyük bir kazanım
olacaktı. Ama benim bu çalışmadaki süreç içinde gördüklerim
ve çalışmayı yöneten hocamızla, böyle biriyle şey yapmamız
bile olağanüstü şanstı yani. Yüzünüze karşı söylemiyeyim
gerçekten büyük bir şans olarak görüyorum. Dil
meselesini de ortadan kaldıran, birbirimiz açan, birbirimizi
oynatan, birbirimizi güldüren ve toplamında izleyiciye geçen bir
durum olarak gördüm. Bu anlamda şunu hissettim biz, bazı
klişeleşmiş korkular; ezber korkusu, klişeleşmiş oyun
tereddütleri çıkmış bir iç enerji ortaya çıkmış refleksler
açılmış ve bu izleyiciye de yansıyor. İnanıyorum ki bu oyuna
gelen izleyiciler dalga dalga gelecek, diğer oyunlara olan
izleyiciyi de arttıracak diye düşünüyorum.
Mesela bizim ana binada, belediyede, yüzlerce çalışan vardır.
Yüzde onu ancak oyunlarımızı izlememiştir. İnanıyorum ki
dünkü gösteriden sonra bu dalga öyle bir yayılacak ki,
tiyatroyla ilgisi omayan veya sevmeyen, veya burnunun ucuyla bakan,
veya sıkıntı yaratan kişileri bile katacak ve bu enerji içimizde
de yayılacak diye düşünüyorum. Diğer tiyatro topluluklarına
da yayılacak diye düşünüyorum. Çok mutluyum çok huzurluyum.
Böyle bir çalışmayı bize keyifle başarıyla kabul ettirdiğiniz
için de yol gösterdiniz için minnettarım. Çok sağolun.
Rezan Kaya |
REZAN:
Merhabalar
ben Rezan Kaya, Diyarbakır Şehir Tiyatrosunda çalışıyorum.
Atölye sürecine gelince, repertuar kurulumuz var bizim. O
repertuar kurulunun bir üyesi de benim. İlk söylendiği zaman
direkt ilk karşı çıkan kişi bendim. Çünkü
midemi bulandırıyor tv programları. Gerçekten midemi
bulandırıyor. Bir tane kadın sürekli şalvarla orasını
burasını kaşıyarak çıkması falan. O kadar gereksiz geliyor
ki. Kaba. Bu şekilde geldim. Büyük bir gardla geldim.
Öncelikle bunu size söyleyeyim. Sonrasında ilk konuşmamızla
birlikte bir durdum.
Galiba bu hoca başka bir şey düşünüyor. Galiba kafasında
başka bir şey var da gelmiş. Neyse zaten çalışmalara
başladıktan sonra o büyük yıkım yavaş yavaş oluştu. Beyni
durdurma, bedenin farkına varma, bedenle birşeyler yapmaya
çabalama. O konuda bayağı bir hoşuma giden çalışma oldu.
Birçok çalışma zaten hoşuma gitti de birkaçı var çok fazla ön
plana çıkan. Onun dışında mesela şöyle bir problemim vardı
benim; çok fazla hakimiyet. Belki de bir çalışmada sizin bana
söylediğiniz; 'Çok fazla hakimiyet'. Arkadaşlarıma
güvenmediğimden kaynaklı çok ciddi bir hakimiyet. Yani hazır ol
Rezzan her an bir şey olabilir.
Çünkü bir oyunda öyle bir şey oldu ki; Leyla ile dört sahnemiz
var dördünde de geldi sahneye bana böyle bakıyor. Replik atması
gerekiyor, bakıyor. Kürtçem zaten Allah'a emanet ilerliyor.
Doğaçlama bir şey söyleyemiyorum, replik atamıyorum. Giriyordu
sahneye çıkıyordu, giriyordu sahneye çıkıyordu. O yüzden
böyle ciddi bir korku vardı. O korku da biraz yani artık
biliyorum ben sıkışsam o arkadaşım bana yardım edecek. O
arkadaşım yardım etmezse yönetici olan, oyunu yöneten kişi bana
yardım edecek. Bir şekilde kurtulacağım ben bu işten. Onun
rahatlığı vardı, dil
konusunda başlangıçta hani şeyi düşünüyordum; konuşamam
yapamam. Çoğu zaman Türkçe düşünüp Kürtçe konuştuğumuzdan
kaynaklı olmaz falan diye düşünüyordum. Birçok doğaçlamada
kendimi geri çekiyordum. En son sizin hayır çıkacaksın,
konuşacaksın dedikten sonra baktım başka çare yok. Çıkıp
saçmalayacağım. Bayağı yani benim için doğaçlama konusunda
dil konusunda başarılı oldu.
Ruknettin Gül |
RÜKNETTİN
(Genel Sanat Yönetmeni):
Rüknettin
Gül, Şehir Tiyatrosunda çalışıyorum. Genel Sanat Yönetmeniyim
Şehir Tiyatrosunun. Aslında biz yaklaşık iki yıldır kendi
aramızda Tiyatro Sporu üzerine bir çalışma yürütelim mi
yürütmeyelim mi diye sohbetler ediyorduk. Şehir Tiyatrosu her yıl
farklı yönetmenlerle farklı formlarda çalışmalar yürütüyor.
Kısmet şimdiye imiş. Gerçekten dün akşamki gösteri hem
seyircilerimiz açısından hemö oyuncu arkadaşlarımız açısından
müthiş bir deneyim yaşattı. Biraz aslında başlarken hani aşina
olduğumuz bir form değildi bu. Hani hep klasik çerçeve sahnede,
klasik formlarda oyunlar deneyimlemiştik. İnteraktif olması
hikayeyi, mevzuyu seyircinin belirlemesi ve o anda oyuncu
arkadaşlarımızın o meseleyi doğaçlaması gerçekten en başından
biraz stres yaratmıştı bizde. Bu biçim nasıl olacak?
Yapabilecekler mi? Seyircinin tepkisi ne olacak? Şahsen kaygılıydım
ama dün akşam o kaygıyla beraber oyun gerçekten çok
eğlenceliydi. Birçok
seyirciyle diyalog kurdum. Herkes gerçekten çok memnundu. Şunu
çok değerli buluyorum; oyuncu arkadaşlarımızın müthiş bir
özgüven duyduğunu düşünüyorum. Onlar da kısmen kaygılı,
stresliydi. Deneyimledikleri bir şey değildi. Bu biçimde
seyirciyle buluşmamışlardı. Onlara gerçekten bir katkı
sunduğunuzu düşünüyorum.
Diyarbakır'a gelişiniz gerçekten çok değerli oldu. Çok
anlamlı oldu sizi tanımak. Sizinle diyalog kurmak çok değerli
benim için. Umuyorum bu diyaloğumuz devam eder. Sizi Diyarbakır'a
tekrar davet ederiz. İstanbul' geldiğimizde sizin çalışmalarınızı
bu ekiple izlemek isteriz..
Dengbej
oyununu çok değerli buluyorum. Dengbej formu Kürdistan
coğrafyasında bir anlatı formu. Hem anlatı oluyor, hem stranlar
söyleniyor. Hem küçük mizansenler yapılıyor. Küçük
canlandırmalar yapılıyor Dengbej formu içinde. Seyircimiz buna
çok aşina ama dün o formu Tiyatro Sporu içinde seyirciye sunmak
çok eğlenceliydi ve çok buraya ait bir şey olduğu için
seyircinin kopma noktalarından biriydi. Bizim için de büyük bir
sürpriz oldu. Onun prova süreçlerini kaçırmıştım. Umarım
arkadaşlarımız buraya ait birtakım hikayeler, buraya ait birtakım
kurgularla bu işi sürdürürler. Eminim sürdüreceklerdir çünkü
hem kendileri çok eğlendi hem seyirciye çok güzel bir akşam
yaşattılar.
Herşeyden önce size, özellikle size çok çok teşekkür
ediyorum. İyi ki geldiniz hocam ayağınıza yüreğinize sağlık.
Yavuz Akkuzu |
YAVUZ:
Yavuz
ben. 2003'te tiyatroya başladım Büyükşehir Belediyesi Şehir
Tiyatrosunda. Mimarlık okuyordum o zamanlar. Bizim burada
atölyeler düzenliyordu belediye, onlara katıldım. Oradan
başladım yavaş yavaş. Sonra mimarlığı bitirdim ama yapmadım
işte. Bir onüç yıldır tiyatro yapıyorum. Mimarlık bir içimde
kaldı. İstediğim birşeydi içimde kaldı ama tiyatro nedense...
bir ara bıraktım tiyatroyu baktım kilo alıyorum. Masa başında
falan filan, sonra bıraktım. Sahnede olmam lazım, kilo verecek
spor yapacak şeyler lazım dedim. Tiyatro Sporu da üzerine güzel
denk geldi. Tiyatro Sporu projesi iki yıl önce arkadaşlarla
planlarken bizim oyunlarda şey eksiklğini görüyordum ben;
tasarlarken hep böyle edebi olana bağlılık vardı. Öyle bir
klişe de vardır. Dünya tiyatrosunda Avangardlar genelde buna
zaten karşı çıkıyordu. Biz de güzel şeyler, özgün şeyler
yapıyorduk ama böyle edebi olana hep bir bağlılığımız vardı.
Bunu nasıl kırarız? Kadir Hoca'nın öğrencisiyim ben Ankara'da
Dil Tarih'te okuyorum Teori Bölümünde. Dördüncü sınıftayım,
bitireceğim bu dönem. Kadir Hoca'nın Tiyatro Sporu yaptığını
biliyordum. Oradan birkaç örnek izlemiştim. Bunu yapabilir miyiz
diye arkadaşlarla paylaştım. Böyle bir atölye yapalım diye.
Öyle gelişti sonra. Kadir Hoca'nın işi vardı ve size döndük.
Ve iyi oldu bence. Sanki Kadir Hoca'nın yaptığı şeylerin
üzerine birşeyler eklemişsiniz ve daha geniş bir alana açılmış
gibi geliyor bana. Daha
bir ufku açık, daha bir, nasıl söyleyeyim; daha paylaşımcı ve
içinden çıkmış, varolan kalıbın içinden çıkmış bir havası
var sizin atölyenizin.
Bana onun sezdim. Ve dediğim gibi tiyatroda
bizim yaptığımız oyunlara pozitif anlamda yansıyacak bu.
Aynı zamanda her hafta gösterilerle zaten doğaçlama tiyatroyu
bırakmayacağız. İşte
metnin dışına çıkmak bence en önemli şey. Var olan aklın
dışına, edebi olanın dışına çıkmak. Bazen doğaçlama
yaparken bilinçdışında ortaya çıkar ve bunun üzerine
tartışmak biraz. Sadece gösteri değil herşey. Bazen
bilinçdışında birtakım kalıplaşmış, klişeleşmiş şeyleri
de oturup grupla birlikte tartışmak ve onun üzerine gitmek
anlamında bayağı yararlı olacak ve bu yaptığımız tiyatroya da
yansıyacak.
Yaptığımız sahneye de yansıyacak, oyunculuğa da yansıyacak,
rejiye de yansıyacak. Bundan sonra mesela, yani biz Hamlet'i
yaptık, Hamlet'i oynadım. Oyun çıktıktan sonra doğaç yapmaya
başladığımı fark ettim. Prova sırasında mesela genelde edebi
olana sadık kalmışım hissi uyandırdı. Oyun sırasında neden
doğaç yapıyordum? Çünkü bir süre sonra kendimi rahat
hissettim ama çok geçti bu, oyun sırasında, prova sırasında
olmalıydı bu. Başka ne diyebilirim?.... Gösteride acayip
heyecanlıydık, ben hele ölüyordum. Ne olacak? Çünkü bıçak
sırtı bir şey. Atölyede bazı doğaçlamalarımız iyi oluyordu.
Bazıları kötü oluyordu. Hangisi denk gelecek ne olacak?
Hangisi daha iyi olacak? Bazı tabii favorilerimiz vardı. Yeni
yarattığımız bir şey, sizinle birlikte; Dengbej mesela favori
yani.
Onlar evet belliydi güzel olacağı ama diğerleri ne olacak ne
edecek? Hani seyirci nasıl bir reaksiyon verecek? Hepsi içimizde
biryerlerin kasılmasına neden oldu. Dün ama, sahneye çıktık,
ben yine kasılıyordum ama seyirciden o reaksiyonu alınca herşey
evet herşey... bazı o... nasıl söyleyeyim, klasik tiyatronun
yarattığı, yarattığımız o bazı yapay alanı kırdığını
hissettim. Seyirciden o reaksiyonu aldığımız alınca, sahneye
çıkınca evet. Ben mesela Hamlette, İki Efendinin Uşağında
başrolü oynadım ve seyirci tanıdığımız seyirciydi.
Yarısından
çoğu arkadaşımdı ve onların algısında 'evet Yavuz iyi bir
oyuncu ve iyi oyunlar sergiledi'. Ama dün burada ben bazı yerlerde
kendimi çok kötü hissettim ve iyi performans sergileyemediğimi
gördüm ve bu bana bir ihtiyaçtı. Düşmem gerektiğini
hissediyorum. Yani artık bazı yerlerde evet, çok kolay yani gir
içeri iki ayda oyun çıkar, bazen evet kötü çıkar ama güvenli
alanın var. Bazen kendi başına sahnede düşmen gerekiyor.
Düşmen gerekiyor ve yok olman gerekiyor. Dibe vurup oradan bir
daha çıkmak gerekiyor. O yüzden benim için çok iyi oldu. Evet
gece uyuyamadım. Tabii o kadar da kötü değildi, birkaç
performans fena değildi. Orada şunu yapsaydım, orada bunu
yapsaydım. Sanat eserinde şey vardır. Bazı
edebi eserlerde de şey vardır; boşluk bırakırsın, o boşluğu
seyirci tamamlar, yani okuyucu tamamlar. Burada da öyle,
seyrederken bir sürü boşluk hissediyorsun ve sen tamamlıyorsun.
Seyirci olduğunda; bunu evet ben tamamladım, ben de yaratıcıyım.
Hatta sahneye çıktığında; dün seyirci sahneye çıktığında,
üç başlı şair çalışmasında, hiç sahneye çıkmamıştı ve
özgüveni tavan yaptı birkaç espriye reaksiyon alınca direkt 'aa
ben de yapabilirim aslında, tiyatro bu kadar ulvileştirdiğimiz...
a biz de yapabiliriz, Hamlet oyununda çok beğendiğim Yavuz; aa bak
bu hatayı yapıyor'. Bu işte eşit seviyeye getiren bir durum
oluyor yani. Evet sanatçıyım oyuncuyum, evet ben de yapabiliyorum
o da yapamıyor. Bu yüzden de güzel oluyor, bu yüzden de
reaksiyon interaktif bir şey oluyor. İyi
oldu yani toplamıyla çok iyi oldu. Eksiklikleriyle, o eksiklikler
bize lazımdı zaten. Boşluklarıyla, boşlukları seyircinin
tamamlamasıyla, bizim tamamlamamızla.
Gece benim uyuyamamamın nedeni de şu yani burada neden bunu
yapmadım, şurada neden bunu yapmadım diye işte bu yaratıcılığı
destekleyen bir şey. Bundan sonra evet, bunu da yapabilirim, bunu
da yapabilirim diye daha ufkun açılıyor.
Ömer Şahin |
ÖMER:
Merhabalar
ben Ömer, tiyatroyla uğraşıyorum. Şimdi atölye süreci bizim
açımızdan nasıl bir durumla gelişti diye düşündüğüm zaman,
şöyle söyleyeyim; başlangıçta atölye sürecindeki arkadaşlarla
daha önce bir tanışıklığımız olduğu için eğlenceli
geçebileceğine dair bir fikir vardı zaten. Fakat atölye
sürecinde keşfettiğimiz bir şey oldu. O da aslında mesela
birbirimizi tanıyormuşuz gibi davrandığımız arkadaşlarla bile
birbirimizi tam tanımadığımızın farkına vardık. Ve bu
tanımayı ciddi anlamda geliştirdik bu süreç içerisinde.
Bir de ilk başta doğaçlama yapmanın riskini düşünerek hareket
ettik. Daha doğrusu ben öyle düşündüm. Biraz da acaba nasıl
yapabiliriz yani toparlayabilir miyiz? Özgüvenimiz olur mu olmaz
mı diye kaygılar vardı ilk zamanlarda. Tabii sonradan, bütün
bu süreci yaşadıktan sonra oyundan sonra da değerlendirdiğimiz
zaman o kaygıların aslında yersiz olduğunu bütün oyunu çok
büyük bir özgüvenle ve eğlenerek geçirmiş olduğumuzun farkına
vardık.
Tabii bu da bizi bayağı bir mutlu etti. Şimdi atölyeden sonra
neler yapılabileceğine dair düşünecek olursak; ben kendim şahsen
doğaçlama tiyatro üzerinde çalışmaya ve bu noktada kendimi
geliştirmeye kesinlikle devam edeceğim diyebilirim yani. Teşekkür
ederim.
Rugeş Kırıcı |
RUGEŞ:
Rugeş
Kırıcı benim adım. Tiyatrocuyum. Kürtçe tiyatro yapıyorum
uzun zamandır. Uzun zamandır tabii tekstlerle yaptığımız bir
tiyatro alışkanlığımız vardı. Kırmadığımız
kalıplarımız vardı.
Yaklaşık bir on günlük atölye sürecine girdik. Tiyatrocu
arkadaşlarımızla beraber. Aslında uzun zamandır birlikte
tiyatro yaptığımız arkadaşlarımızdı fakat bu
atölye süreci hem bizi ee.... tanımlayamadığımız bir uzaklığı
kırmaya yaradı.
Ben öyle hissediyorum en azından. Aynı
zamanda kendi kalıplarımızı kırmaya yaradı. Ve korkularımız
varmış. Onu bilmiyordum. Onu öğrendim. Sahneye çıkana kadar,
gösteri akşamına kadar bir yandan çıkmak isteme duygusu ama bir
yandan da kaygı çok fazlaydı ama çıktıktan sonra aslında
korkulacak hiçbir şeyin olmadığını gördüm ve arkadaşlarımızla
birlikte belki hiçbir zaman birlikte sahne almadığımız
arkadaşlarımızla birlikte, tanımadığımı arkadaşlarımızla
birlikte bir şeyi ortaklaştırmanın verdiği bir haz da vardı.
Yani onu tanımlamak çok enteresan. Kendim de çok eğlendim,
arkadaşlarımız da çok eğlendi. Seyirci de çok eğlendi. Çok
güzel bir enerji çıktığını düşünüyorum ortaya. Ve
hakikaten ben
korkularımızın, kaygılarımızın sadece sanatsal anlamda değil
kişisel kaygılarımızın da kırıldığını hissettim.
(Gösteri) tabii alışkın olmadığımız bir durumdu. Hani bir
kere bizim, az önce de söyledim, kalıplarla yaptığımız bir
tiyatro durumu var ve seyirciyle aslında çok temas kurmamışız
biz şimdiye kadar. Ama seyirciyle kurduğumuz temasın başka bir
enerjiye dönüştüğünü gördük ve aynı zamanda karşılıklı
besleyen bir şeye dönüşüyor. Spontan gelişiyor herşey.
Hakikaten kişisel olarak beni, ruhen de beynen de besleyen bir şeye
dönüştüğünü hissediyorum.
Ayşe Sır |
AYŞE
:
Ayşe
Sır Şehir Tiyatrosu oyuncusuyum. Bu atölye sürecinde farklı
beklentilerim vardı ama onları kıran başka şeyler yaşadım. Bu
güne kadar doğaçlama derken algıladığımız şeyin aslında çok
daha uç noktasından farklı şeyler yaratılabiliyormuş. Bunu
gördüm. Bedenimi
eğlenerek kullanmayı öğrendim çünkü çok eğlendim bu
atölyede.
Atölyenin çok katkıları oldu. Sadece
mantığın ya da zihnin dışında duygunun bedene yansımasını
gördüm.
Bu çok güzel bir şeydi. Normal hayatta da zaten çoğunlukla
aslında ruhuyla yaşayan insanlar bunu yaparlar. Ne
kadar çok hissettiğinizi dışarıya vurursanız o kadar çok doğal
olur her şey.
O doğallık içerisinde geçen bir atölyeydi ve ben çok mutlu
oldum bunu yaşarken.
BİR
ŞEHRİ ÖZLEMEK
Yıllardır
hayalimdi Kürtçe doğaçlama tiyatro yapıldığını görmek, buna
katkıda bulunmak, bir şekilde elimden geldiğince içinde olmak ya
da olamasam da birilerinin bunu yaptığını görmek istedim.
Yıllar önce İstanbul'un hayhuyunda ufak bir çağrıyla Kürtçe
bilen oyuncular bulmuş, kısa süreli çalışmalar yapmıştık
ancak sürekli olamamıştı. Büyük dedemin ana dili olmasına
rağmen Kürtçe bilmiyorum. Bu bir utanç şüphesiz. Ancak bu
utancı taşımakta yalnız olmadığım da bir gerçek. Neyse ki
okulda öğretilen İngilizce sayesinde doğaçlama sanatıyla ilgili
Türkçede bulunmayan kaynaklara ulaşabildim. Bu bilgileri
paylaşmaya çalışmak umarım bu utancımı bir müddet affettirir.
Amed'deki
çalışmadan bir yıl önce Batman Tiyatro Festivali'ndeki dört
günlük atölyeyle benim için Kürtçe doğaçlama çalışmaları
başladı. Çalışmaya katılan genç oyuncular için yeni bir
deneyim olmasının yanında benim için de gelecekte bu tip
çalışmaları nasıl yürüteceğim konusunda faydalı bir deneyim
oldu. Arkasından İstanbul'da Mezopotamya Kültür Merkezi'nin genç
oyuncularıyla üç ay boyunca haftada bir çalışma deneyimimiz
oldu. Burada olgunlaşan fikirleri Amed'de doğaçlama ekip
oluşturacağımız on günlük çalışmada uygulama fırsatını
buldum.
Öğretmen
öğrenci ilişkisinin ötesinde birlikte deneyimleyerek sürecin
özgün bilgisini birlikte oluşturma prensibiyle çalışmaları
ilerlettik. Doğaçlamaya hazırlık sürecinde kullanılan oyunlar
ve uygulamalar herhangi bir ön açıklama yapılmadan deneyimlendi.
Kimi zaman uygulama sonrasında, kimi zaman gün sonunda kısa
değerlendirmelerle katılımcıların fikirlerini sordum. Birlikte
deneyimlediğimiz oyun ve uygulamaları anlamaya çalıştık.
Röportajda dikkatimi çeken konuları toparlamak istiyorum.
Oyuncuların deneyimlerini özetledikleri bu konuşmalar birbirlerini
tamamlayarak büyük bir metne evriliyor. En çok dikkatimi çeken
konulardan biri dil farkındalığı. Metinli tiyatro ve doğaçlama
tiyatronun işleyiş farkından olsa gerek doğaçlama süreç her
oyuncunun dil ile ilişkisini gözden geçirmesini sağladı. Yazılı
metni ezberleyip sahneye çıkan oyuncunun dil ile ilgili insiyatif
kullanmamasının karşısında doğaçlama tiyatroda o dili
kullanmanız gerekir. Oyunculardan Kürtçe'de yetersiz olduğunu
düşünen ve günlük hayattta kullanmaktan kaçınanlar aslında o
kadar zayıf olmadıklarını gördüklerini ve bundan sonra dili
kullanmada daha cesur olacaklarını ifade ettiler. Öte yandan aynı
oyunda yer almış ve Kürtçesi daha gelişkin olanlarsa eksik
oldukları yönleri fark ederek dil konusunda kendilerini daha da
geliştirmek istediklerini ifade etmişlerdir. Doğaçlama tiyatroda
yakaladıklarını söyledikleri özgür alanın, üzerlerinde
sağaltıcı etkilerinin altını çizen oyunculardan da söz etmek
mümkün. Öte yandan konvansiyonel tiyatro ve doğaçlama
tiyatronun seyirciyle ilişki kurma biçimi üzerinden tiyatronun
temel dinamiklerine ve alternatif oluşlara dair sorgulama süreci
yaratacak soruları sorduklarını da eklemek faydalı olacaktır.
Röportaj bölümlerinde bu saptamalar çoğaltılabilir. Burada
hepsini özetlemeye kalkmak yorucu bir ikilemeye neden olacak
sanırım. Bundan sonrasında çalışmanın benim için nasıl bir
deneyim olduğunu anlamaya ve anlatmaya çalışacağım.
Oyunların
hem değerlendirme süreçleri hem de değerlendirmeden önce
uygulama esnasındaki gözlemlerim benim için emsali olmayan
deneyimlerdi. Bu gözlemleri katılımcı oyuncularla çalışma
dışında yaptığım sohbetlerle birleştirmek çok kafa açıcıydı.
Neden? Çünkü aynı uygulamaları batı illerinde amatör veya
profesyonel oyuncularla deneyimlediğimde süreç farklıydı. İster
istemez karşılaştırma yapmak zorunda kalıyordum. Bu
farklılıkları sıralayacak olursak; güven, takım çalışması,
riske girme, inandırıcılık, sahnede hakikat, geleneksel sanata
olan yakınlık ve farkındalık, kısa sürede sorun çözme ve
tartışmayı olumlu ilerletme gibi başlıklarda yüksek potansiyel
sergilediklerini söyleyebilirim. Bunların nasıl oluyor da daha
önce batı illerinde yapmış olduğum çalışmalardan bu kadar
farklı olduğunu kendime sorduğumda, yanıtını oyuncuların yaşam
deneyimlerinde buldum. Güvenli alanlarda yetişmiş, mümkün
olduğunca travmadan uzak tutularak büyütülmüş, anadilini
konuşmasının önünde engel olmayan hatta bunun ne demek olduğunu
bile bilmeyen, ekonomik olarak yaşamsal sıkıntılar yaşamamış
ancak bireysel gelecek kaygılarıyla testlere tabi tutulmuş, en
büyük gerçekleri çoktan seçmeli sınavlar ve bireysel kazançlar
olan kişilerden oluşan gruplarla yaptığım çalışmalarda
bireylerin riske girmekte tutuk ve isteksiz olduklarını, ekip
çalışmalarında zorluklarla ve hatalarla karşılaştıklarında
ekip içinde suçlu aramaya daha meyilli olduklarını, ikili
çalışmalarda güven alış verişi söz konusu olduğunda kontrolü
partnerine bırakmada çok zorlandıklarını, bireysel başarı ve
rekabet algısının çok güçlü olduğunu, komik olmak ve ilgi
çekmek için sahnedeki arkadaşlarını yalnızlaştırma
potansiyellerinin çok yüksek olduğunu söyleyebilirim. Bütün bu
tespitler İstanbul, Ankara, Eskişehir, İzmit, Antalya, Bursa,
Denizli gibi illerde üniversite, festival ya da özel
organizasyonlarda yıllar içinde yapmış olduğum atölye
deneyimlerini Amed ve Batman'daki çalışmalarla karşılaştırmam
sonucundaki kişisel gözlemlerimdir. Buradan bir genelleme çıkarmak
değil amacım. Kaldı ki ezberlerini terkederek kendilerini ifade
edecekleri özgür alanları yaratmak üzere harekete geçtiğinde bu
bireylerin de Gezi Direnişi gibi bir süreci inşa ettiklerine tanık
olduk. Ancak ilkokula giderken sokağın başında beyaz bir
Toros'tan
çıkan maskeli kişilerin
bir adamı kurşuna dizmesine tanık olmuş, sokakta saklambaç
oynarken başından vurularak yere düşen arkadaşına 'ayağa kalk
lan, ölmenin sırası değil, saklambaç oynuyoruz şurada' diyen,
Türkçe'yi ilkokul üçüncü sınıfta anca öğrenebilen, Kürtçe
konuştuğu için sokak ortasında güvenlik güçlerinden dayak
yiyen, cezaevinde işkenceden tanınmaz hale gelen babasını
gördükten üç gün sonra o kişinin babası olduğunu öğrenen
çocuklar büyüdüklerinde ve travmalarını kahkahalarıyla
harmanladıklarında bambaşka insanlar haline geliyorlar. Hele de
gençliklerinde Kürtçe Moliere oynadıkları için kostümleriyle
sahneden gözaltına alındıklarında travma dediğiniz şey
psikoloji literatüründen ayrılıp günlük dilin içinde
anlamsızlaşıyor. Peki bu insanların kafayı yemesini ne
engelliyor? Birlikte hareket etme, yardımlaşma, dayanışma
refleksi, yıkıma karşı tekrar ayakta kalma direnci, yokluk içinde
yaratıcı olmak ve basit çözümler bulmak zorunda olmak ve en
önemlisi direniş ruhuyla özgür alanlar yaratma azmi. Bu yaşam
deneyimlerinin doğaçlama çalışmalara yansımasını açıkça
gözlemlemek mümkün. Altını
çizmek istediğim şey; mesele milliyet meselesi, Türklük Kürtlük
değil. Ülkemizin farklı yerlerinde birbirinden taban tabana zıt
yaşam koşulları mevcut. Bu durum da insanların olaylara,
olgulara farklı tepkiler geliştirmesine neden oluyor. İstanbul'da
1999 depreminde tanık olduğum insan davranışları alışkın
olduğumuz normların dışındaydı. Hızlı karar alma, dayanışma
gibi konularda günlük ezberlerimizin dışına çımıştık. Aynı
durumu Gezi sürecinde de gözlemlediğimi söylemeliyim. Aslında
şunu sormamız gerekiyor belki de; “Hergün deprem koşullarında
yaşasak ya da hergün Gezi'deki gibi bir şiddete maruz kalsak hangi
ezberlerimizle hareket ederiz?”
Yaşam
becerilerinin yanında yaşayan bir geleneksel kültürün varlığı
Kürt gençlerinin gördüğü ama fazla da farkında olmadıkları
bir hazine. Üzerlerinde durdukları hazine tiyatro okulunda bize
tarih kitaplarında anlatılan formların yaşayan örnekleriyle
dolu. Örneğin Dengbej geleneği hala canlı ve kuvvetli ki Dengbej
formundan adapte ettiğim ve uyguladığımız doğaçlama
performans, gösterinin tepe noktalarından biriydi. Doksanlarda
çocukluğunu yaşamış gençler köylerinde tiyatronun kökeni
bolluk törenlerinin sürdüğünden ve bunları deneyimlediklerinden
bahsedebiliyorlar ki bu benim için altın değerinde. Savaş bitse
de gidip görebilsek hep beraber.
Amed'de
yapmış olduğumuz çalışmadan sonra ufak bir yol haritası
belirlemeye çalıştık. Gösterileri mümkün olduğunca
haberleşerek takip etmeye çalıştım. Günahıyla sevabıyla
gelişerek devam ediyor olması beni çok mutlu ediyor. Yazıyı
yazarken içinde bulunduğumuz bu korkunç ortam bizi nerelere
sürükleyecek bilmiyorum. Yeni sezonlar için planladığımız
eğitim çalışmalarını yapabilecek miyiz bilmiyorum. Bu
toprakların daha verimli ve yaşanabilir olması için ezberleri bir
kenara bırakarak barışın diliyle oyunumuzu oynamamız gerekiyor.
Savaştan yorulmuş ve erken büyümüş Kürt gençlerinin barış
dili herkes için büyük fırsat. Onları dinledim de oradan
biliyorum. Eğer hepimiz onlara kulak vermeyi başarabilirsek hem
yaşam, hem sanat için ne kadar büyük bir fırsata sahip
olduğumuzu görebiliriz. Yeter ki balkonda oynarken vurularak
ölmesinler.
Koray Tarhan
İstanbul
Ağustos-2015
Çalışma ile ilgili basında çıkan yazılara linklerden ulaşabilirsiniz:
http://www.radikal.com.tr/diyarbakir_haber/kurtce_dogaclama_tiyatro-1307592
http://diyarbakir.bel.tr/tr/haberler/item/270-tiyatrolar-gunu-kurtce-dogaclamayla-kutlandi.html
http://www.milliyet.com.tr/kurtce-dogaclama-izleyici-sinavini-gecti-diyarbakir-yerelhaber-666790/
http://www.bestanuce1.com/177854/demokratik-bir-sahne-seyir-iliskisi-olarak-tiyatro-sporu
http://haberrating.net/haber/kurtce-dogaclama-tiyatro-155899h.htm
http://www.haber7.com/guncel/haber/1313612-kurtce-dogaclama-tiyatro
Tolga'nın (Erdoğan) önerisiyle okudum yazıyı. Ve çok beğendim. Kafamda uçuşan fikirler birden yerlerine oturuverdiler. Ben de maalesef Kürtçeyi büyük bir öz güvenle konuşamayanlardanım. Kitap okuyarak bir tık ileri adım atmış olsam da , okuduğum kitaplar hakkında oturup Kürtçe tartışmayı denemiyorum.
YanıtlaSilBu kaygıyla dil çalışmalarımı ilerletmeye çalışırken birde benim gibi sonradan öğrenmeye çalışan çocukları düşündüm. Böyle bir çalışma bunun önünü açabilir ve büyük katkısı olur. Kim bilir belki Amed 'in alternatif okul öncesi kurumlarında bu tarz atölyeler vardır.
Ama bizim için olmadığından eminim. :)
Hem tiyatro atölyesi hem de Kürtçeyi kullanmaktaki bu pasifiliği atmak adına bizim için de neden olmasın? Yeniden buralara gelseniz ve bu defa oyuncular için değil de bizim için yapsanız ne güzel olur.
Dileyerek ve yazınızın bende oluşturduğu farkındalık için teşekkür ederek sevgilerimi yolluyorum.;)