(12 Aralık 2014 Tarihinde Evrensel Gazetesinde Yayınlanan röportajın tam metni.)
istanbulimpro,
doğaçlama tiyatro yapan bir ekip. Öncelikle buradan başlayalım.
Bir çalışma yöntemi olan doğaçlamayı sahneye taşıma fikrini
konuşalım, oyuncunun doğaçlama yeteneğine ve yaratıcılığına
bağlı kalarak bir oyun çıkarmak, üstelik bunu her seferinde
yapmak biraz zor bir iş değil mi?
Burada
birkaç soru var yanıtlamamız gereken. ‘Bir çalışma yöntemi
olan doğaçlamayı sahneye taşımak fikri’ ifadesi konvansiyonel
tiyatronun kendi dışındaki performans biçimlerini reddeden ve
onları birtakım antropolojik kalıntılar olarak gören bakış
açısını içeren bir öngörüyü taşıdığını düşündürüyor.
Doğaçlama sadece bir çalışma yöntemi değil bizatihi her türlü
performansın- sanatsal olsun olmasın- içinde var olan bir gerçek.
Bunun yanında geleneksel tiyatroda Aşık geleneğinde, Meddahta
çokça rastlanan bir olgu. Bizim yaptığımız ise performans
olarak doğaçlamayla, oyun alanı olarak kullanılabilecek herhangi
bir boş alanda tiyatral hikayeleri müzik ve değişik disiplinlerle
harmanlayarak, seyirciyle birlikte, anında yaratmak olarak
niteleyebileceğimiz bir sanat formu. Bu formun aynı diğer sanat
disiplinleri gibi farklı dillerde benzer seslerle ifade edilen bir
ismi var, o da İmpro. Bu yüzden ismimiz İstanbulimpro. Bunun en
önemli nedenlerinden biri İmpro kavramınının kültürümüzde de
yer almasını istemek. Nasıl ki tiyatro, bale, opera, dans, müzik
gibi disiplinler her dilde anlaşılıyor, bunun da kendi sınıfı
içinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmek istiyoruz.
Ayrıca yerel kaynaklarımızdan çokça yararlanıyor ve geleneksel
formlarımızın uluslararası performans alanında kullanılması
için yurtdışında eğitimler veriyor, konferans ve festivallere
katılıyoruz. Doğaçlama sadece performansa hazırlıkta ya da
sanatçının eğitim sürecinde kullanılan bir çalışma tekniği
değil, başlıbaşına bir sanat formudur.
‘...oyuncunun
doğaçlama yeteneğine ve yaratıcılığına bağlı kalarak oyun
çıkarmak, üstelik bunu her seferinde yapmak biraz zor değil mi?’
kısmına gelecek olursak burada da aslında yanıtlamamız gereken
soru şu oluyor; Yeryüzünde yaşayan insanların evrensel bir
etikle, güç ilişkileri yaratmadan bir toplum oluşturmasına ve
hatta bunu çağlar boyu gerçekleştirmesine olan inancımız ne
kadardır? Doğaçlama performans, oyun alanında tam anlamıyla
demokrasiyi işletmeniz gereken bir yapı ortaya koyuyor. Eğer
toplumsal statülerinizden ve yıkıcı egonuzdan kurtulabileceğiniz
bir süreci geçirmeye ve bir takım prensipleri içselleştirmeye
gönüllüyseniz, doğaçlama performans gerçekleştirebilirsiniz.
Ve inanın bu hiç de zor değil. Aynı devletin elini çekmek
zorunda kaldığı ve insanların bir insanlık ormanı kurdukları
Gezi Parkı direnişinin o en güzel onbeş günü gibi. Orada başa
çıkılması zor olan en büyük şey iktidarın ceberrut yüzüydü.
İçinizdeki iktidar isteğiyle başa çıkabilir ve oyuncu
arkadaşlarınızla tam anlamıyla bir takım olabilirseniz,
doğaçlama mümkün. Aksi takdirde birilerinin söylediği sözleri
ezberlemek ve konuşmak için sıranızın gelmesini beklemek
zorundasınızdır. Biz kendi sözlerimizi, birbirimizi dinleyerek,
birlikte ifade etmeyi seçtiğimiz için zorlanmıyoruz.
“Olay
Rusya'da Geçiyor” da böyle bir oyun, seyircinin sahnede
izleyeceğini bildiği tek şey Rusya’da geçecek bir hikaye
olduğu. Nasıl başladı bu yapım?
Belirgin
dili olan yazarların tarzında doğaçlama oyun gerçekleştirmek
bizim buluşumuz değil. Yurtdışındaki festivallerde değişik
yazarların tarzında performanslara tanık olduk. Hali hazırda
sahnede birtakım formatlarla uzun hikayeler gerçekleştiriyorduk.
Bir yazarın dili üzerinden doğaçlama hikaye yaratmak fikri ortaya
çıktığında en yakın hissettiğimiz yazarların başında Çehov
geldi. Çehov, hikayelerinde, oyunlarında yarattığı
karakterleriyle hem kendine özgü bir dil oluşturmuş hem de
insanın evrensel değerlerini eskimeyecek bir şekilde ortaya koymuş
bir yazar. Çağının içinde ve samimi. Bizim bugün yaşadığımız
sınıf çelişkileri, bireyin hayal ettikleriyle gerçeklerinden
doğan çatışmalar, kentsel dönüşüm gibi konular sayesinde
Çehov’un hikayelerini bugün yaşadığımız hayatın birebir
kopyası gibi okumak mümkün. Bugün yaşadıklarımızı geçmiş
zamanda başka bir mekanda anlatmak da açık biçim performansımızın
Brecht’ten aldığı ‘tarihselleştirme’ kavramıyla
açıklanabilir.
Bu oyunu
Çehov yazmadı. Başka bir yazarı da yok, yönetmeni de… Ama
Çehov’un dünyası, karakterleri canlanıyor sahnede. Rusya soğuk…
Sahne Çehov’un atmosferinde…
Ekip ve
seyirci birlikte hazırlanıyor sahnede az sonra görecekleri
doğaçlamaya. Bu hazırlıklar ve sahnelemelerden aklınızda kalan
en ilginç olan şey ne?
Her oyun her
defasında sonuna kadar ilginç ve herbiri ayrı bir deneyim.
Seyircinin dikkati bir an bile dağılmıyor. Onlar da hikayenin
kuruluşuna bizimle birlikte tanık oluyor. Sokaktan geçen bir
sesin ya da herhangi bir dış etmenin yüz yıl öncede geçen bir
hikayeye yedirilmesi de sıkça olan ilginç anlardan.
Bu tiyatro
izleyicisi için nasıl bir deneyim?
Sadece bir kez
izleyeceği bir Çehov oyunu. İzlediğiniz oyunu salon dışında
hiçkimse bir kez daha izlemeyecek. İkinci kez geldiğinizde
bambaşka bir hikayeye tanık olacaksınız. Tekrarı olmayan bir
deneyim.
Çehov hem
edebiyat hem de tiyatro için klasik bir yazar. Metinlerinin bu kadar
canlı bir atmosferde günümüzle kuşkusuz kesişiyordur. Bu tür
anlarda neler yaşanıyor?
Bir öyküyü
anlatmıyor oyun. Ama Çehov’un dünyasının merkezinde olan sınıf
ve kuşak çatışmalarının üstünden anlatılıyor. Oyunun bu
yönüyle ilgili neler söylersiniz?
İki soruyu
tek yanıtla toparlamaya çalışayım.
Hep o tür
anların içindeyiz zaten. Sınıflar arası çelişkinin
derinleştiği, dengelerin değiştişi bir zaman dilimi, iktidarın
radikal bir şekilde el değiştirmesi, , baskıcı devlet yönetimi
gibi konular maalesef sadece Çarlık Rusyası’nın gerçeği
değil, bizim de gerçeğimiz. Ama karakterlerimiz neyse ki Çarı
çok seven toprak sahipleri. Kendimizi değil, bilmediğimiz
karakterlerin böylesi bir devirde neler yaşadığını oynamak
ironik de bir dil yaratmamızı sağlıyor. Çehov da üst
sınıflardan insanların hayatlarını işlediği hikayelerinin
içinde ezilen sınıfların gerçeğini anlatmıştı.
Peki
Çehov’un dünyasını, metinlerini bu disiplinle sahneye getirmeye
hazırlamak kolay olmamıştır şüphesiz. Nasıl çalıştınız,
hangi izleri takip ettiniz?
Kalede Viola
Spolin, defansta Keith Johnstone, Metin And, Sevda Şener ve Carl
Gustav Jung, orta sahada Boal, Brecht, Joseph Campbell ve İ. Hakkı
Baltacıoğlu, ileride Ferhan Şensoy ve Anton Çehov’dan oluşan
bir takımla çalıştık. Olay Rusya’da Geçiyor gibi bir projeyi
gerçekleştirebilmek için doğaçlama hikaye yaratma tekniklerini
ekip olarak içselleştirdikten sonra hedefteki yazarımızın
eserlerini ve onlarla ilgili yazılmış kaynakları tarayarak,
karakterlerimizi yaratacağımız evrenin temel dinamiklerini
anlamaya çalıştık. Çehov’un eserlerinin yapısal özelliklerini
ortaya çıkardıktan sonra, oluşan patikanın üzerinde birbirimize
tutunarak, karakterlerimizi ve onların hikayelerini oluşturacak
yolculuğa çıkıyoruz. Bu yolculukta oyunun ismini ve
karakterlerimizi yaratmak için referans alacağımız yönelimleri
seyirciden alıyoruz.
1.Uluslararası
İstanbul Doğaçlama Tiyatro Festivali’nin ardından şimdi de 1.
Uluslararası Hikaye Anlatıcılığı Festivali’ni
düzenleyeceksiniz? Ne hikayeler var festivalde?
Doğaçlama
Festivalimiz önümüzdeki Mayıs ayında dört yaşına girecek.
Hikaye Anlatıcılığı Festivalimiz de uzun zamandır
hayallerimizden biriydi. 2-6 Aralık tarihleri arasında
gerçekleşecek festivalimizde beş oyun ve dört atölye
gerçekleşecek. Bu yılın uluslararası konuklarından biri
Hollanda’da 2014 yılının En İyi Hikaye Anlatıcısı Ödülü
sahibi Sahand Sahebdivani. 3 Aralık 20:30’da ‘Speaker of Djinns’
isimli gösterisini gerçekleştirecek. Ayrıca perşembe akşamı
da ‘Hikaye Anlatımı’ üzerine bir atölye yönetecek. Festival
2 Aralık’da Ferhat Büküş’ün Esrik isimli oyunuyla
başlayacak. 5 Aralık cuma günü ise Esmeray ‘Kestirmeden
Hikayeler’ oyunuyla Evrim Doğan ise ‘Ben Nereliyim’
oyunlarıyla festivalde yer alacaklar. 6 Aralık cumartesi akşamı
gerçekleşecek bir İstanbulimpro projesi olan ‘Bir Zamanlar
Kadın’ oyunuyla festival sona erecek. Ayrıca fetivalde Tolga
Erdoğan, Mehmet İnan ve Özlem Balkan da birer atölye
yönetecekler. Tüm oyunlar Kadıköy Terminal isimli sahnemizde
gerçekleşecek. Destekçilermizden Bate Danşmanlık Merkezi de cuma
günü gerçekleşecek Tolga Erdoğan’ın atölyesine ev sahipliği
yapacak. www.istanbulimpro.com ya da www.kadıköyterminal.com
adreslerinden iletişime geçmek mümkün.
Koray Tarhan
istanbulimpro